Uyarı!

Bu yazı gönlü eskide kalmış ama hayatı bugüne sürüklenmişlere uygundur. Aslında tam da “Ah nerede o eski ramazanlar, bayramlar” yazısıdır. İçinde samimi duygular, sıcak pide vurgusu, yüksek miktarda çocukluk yıllarına özlem ve eski bayramlara hasret duyguları gibi ögeler içermektedir!

“Bayram gelmiş neyime? Aman anam garibem. Kan damlar yüreğime, aman anam garibem” diyor şarkının sözlerinde. İşte tam da öyle gibi şimdilerde duygusal dünyalar.

Bayram gelmiş neyimize?

Teknoloji değişti. Zamanı ve toplumu da değiştirdi. İnsani ilişkileri, bireylerin beklentilerini, standartları, kriterleri

Ne varsa değiştirdi. Hatta değiştirmedi, bence başkalaştırdı. Değişim biraz farklılık ile olur. Ama başkalaşım bundan daha fazlası. Aslında biyolojik bir terim. Bambaşka bir şeye dönüşme fillini destekler. Tıpkı tırtılın kelebeğe dönüşmesi gibi. Ama tabi kastettiğimiz; çirkin tombul tırtılın, kanatlarındaki muhteşem renk ve desenlerle, uçuşundaki incelikle falan anlatıldığı gibi müspet manadaki bir değişim değil elbette. Bence menfi anlamda. Elbette teknoloji çok işe yarar ve dişe dokunur faydalar sağladı. Yoksa bugün büyük konforla ve kolaylıkla gerçekleştirdiğimiz birçok şey için büyük efor sarf ediyor ve emek harcıyor olmaya devam edecektik. Ama bu maddi anlamdaki yükseliş manevi anlamda ne kadar eş orantılı yürüdü?

Duygulara geçirebildi mi etkisini?

Mesela çocukken fırında sıcak pide kuyruğu beklerken, kucağımızdaki sıcacık pide ile ayağımızdaki terliklerle şıpıdık şıpıdık eve koşarken ki mutluluk nerede kaldı?

Hızlı yaşama alıştığımız bugün, zincir marketlerin soğuk renkli reyonları arasında yer alan ekmek dolaplarından aldığımız pideler, ne kadar lezzetli geliyor bize?

Ailece çıkılan ramazan alışverişlerinde duyulan haz, kapıya servis yapan uygulamalar vasıtasıyla da yaşanabiliyor mu?

Siparişi getiren kuryenin yüzüne kaç kişi bakıyor. Veya o kurye kaskını çıkarma zahmetini gösteriyor mu?

Örneğin bayramda bir araya gelmelere ne oldu?

Olan kadarı da ne kadar samimi?

Eniştelerin sıkıştırıldığı, arayıp sormayan yeğenlere sitem edildiği, damatların pohpohlandığı, çok da bilinmeyen uzak akraba çocuklarına mahcupça “Senin adın neydi?” diye sorulduğu, eltilerin birbirini çekiştirdiği, kaynanaların gelinleri süzdüğü büyük aile buluşmaları nerede kaldı?

Ebeveyninin aldığı bayramlıkları, bayram sabahına kadar baş ucunda bekletip sabah bayram namazına giderken, “Ayakkabılarını çalarlar. Namaza eski ayakkabınla git” diyen anneye “Ama anne!” diye sitem eden çocuğu gören var mı?

Çocuklar neden şimdi binlerce liralık ayakkabılara sahipler ama mutlu değiller. Elde tablet veya telefon, bazen de bilgisayar başında hayattan ve iletişimden kopuk bu çocuklar bizim mi?

Sosyal medyada yaşanan sahte hayatlar, acaba paylaşım yapanların kendilerine de inandırıcı geliyor mu?

Yoksa herkes kendini bile kandırma peşinde mi?

Okulda, işte, apartmanda, düğün-dernekte, otobüste ve hayatın tüm alanlarında neden maske takıyor artık insanlar.

Yo yo..!

Pandemi de takmayana ceza kesilen tıbbi maskelerden bahsetmiyorum. Samimiyeti maskeleyen hayali maskeler kastım. Gerçi pandemi de sosyal hayatımızın üzerinden buldozer gibi geçti. Bizi biz yapan ne varsa hepsini askıya aldı ama öyle değil. Pandemi bitti ama biz maskeleri hâlâ çıkarmadık. Belki de çıkarmak istemedik. İşimize geldi birazda. Mazerete ihtiyacımız vardı belli ki…

Televizyonda bizden geri ve gelişmekte olan ülkelerin gündelik hayatlarını seyrederken, “Bizde de bir ara böyleydi. Şimdi nerdeee. Şimdi öyle olsa ohoooo… Hatta bir gün…..” diye başlayıp o gelişmişlikte geri ama samimiyette zirvede olan günleri özleyenler burada mı?

Bayramınız mübarek olsun. Kaç kişi 80’ler ve 90’ların müziklerini dinleyip de derinlere dalmayı seviyor. Özlem kulaçlarını atarken, arada oksijen tüpünden bir fırt çeker gibi eski fotoğraf albümleri karıştıranlar…

Onlar da geldi mi?

Size de nice bayram sevinçleri temenni ederim.

 Velhasıl; küresel hegemonyanın çarkları arasında öğütülürken bile, gözü kendine yabancı yakınlarının, eşinin, dostunun göz bebeğinde aradığı samimiyeti bulamayıp, hep annesinin evdeki siyah beyaz televizyonun üzerine serdiği danteli arayanlar…

Sizleri de unutmadık. Size de iyi bayramlar…

Şimdi düşünmeden edemiyorum…

Acaba her dönem böyle mi hissediliyor?

Biz yaşlandığımız için mi böyle yoksa gerçekten eski ile şimdi arasında böyle bir uçurum var mı? Sonuçta bizim büyüklerimiz de bizim zamanımız için aynı şeyi söylüyordu. Muhtemelen onların büyükleri de bizim büyüklerimizin zamanlarında aynı özlemle geçmişi yad ediyordu. Ve zaman bir kısırdöngü ve birbirine öykünen nesillerden ibaret galiba…

Kalın sağlıcakla…