Yargıçlarımızı hep merak ederim.Gerçekten toplum içinde bile yerlerini her an kontrol etmek durumlarını bilmek ve konumlarını yorumlamak durumundadırlar.

 

<Hâkimlik mesleğinin, içinde idealizmi de barındırdığını, ailesini, eş-dostunu bir yerde bırakıp, atanarak tek başına gittiği ilk görev yerinde anlar insan. Anlar ki bu meslek sadece kendi mensubundan değil, onun yakınlarından da fedakârlık bekler… Hep ifade edildiği, ancak hiç anlaşılamadığı üzere, bayramlar eski bayram tadında değildir mesela. Onun için “eski bayram tadı” memlekette yolu gözlenen evlattan ayrı geçirilen bayramlarda dile dökülenden daha manalıdır zira… Yalnız geçen bir bayramda belki adalet hizmetinin gereği belki de kişisel ya da başka nedenlerle görev yerinde kalmak zorunda kalırsın. Yani, memleketinden, ailesinden, arkadaş ve yakınlarından uzakta, tek başına, yabancı kimseler arasında… Bayramlar, bayram tadında değildir işte, çünkü bayram havası bile oluşmamıştır içinde. Ne bayram hazırlığı, ne bayram günü telaşı, ne de bayram ziyareti taçlandırmıştır bu kutsal günleri… Buruktur yalnızlığın…>(Aslıhan LİMON, Hakim, HUKAB Dergi Sayı 7)

Yine bir karar arifesinde iki cami arasında kalmak gibidir. Burada hep hak aranır ve haklı aranır ama

bu teraziyi elinde tutup dengeleyen heykelinde bir insan olduğu gözden kaçar.

<Hâkim olmak zordur gençlik çağının ortasında. Hâkim’sindir, hem hayatına, hem dosyalarına… Bu kutsal mesleği ezdirmemek, onun vakar ve saygınlığını korumaktır en önemli amacın. Senden öte, senden ziyade bir var oluşun vardır ve isminin ne olduğu ya da senin kim olduğundan daha önce, Hâkim olduğun önemlidir artık. Çünkü isminin önünde zikredilen yeni bir ismin olmuştur. Bu kisve, onu üzerine giydiğin andan itibaren artık hep seninledir.> Aslıhan LİMON, Hakim, HUKAB Dergi Sayı 7)

 

Yazımızın asıl gayesi sizleri bir anda aşağıdaki karar veren yargıçların yerine koymanızı istememdir.

*Gaziantep'te 14 yıl önce üç arkadaşıyla birlikte baklava çaldıkları gerekçesiyle aldıkları 6 yıl ağır hapis cezası uzun süre kamuoyunda tartışılan 'Baklava Çetesi' üyelerinden Ali Avcı. 4 arkadaş 'Rahşan Affı' ile 19 ay sonra serbest kalmıştı. Avcı, cezaevinden çıktıktan sonra evlenip Adana'ya yerleşerek bir fabrikada çalışmaya başlamıştı. 

Hukuk bilginiz olmaya bilir .Önce aklınıza gelenleri alt alta yazınız.Unutmayın yargıç sizsiniz.

Yine bir başka örnek;

** Olay, öğlen saatlerinde İzmir Kemeraltı Çarşısı'nda meydana geldi .Görüntülerde 5-6 yaşlarında olduğu tahmin edilen Suriyeli bir çocuk koşarak kameranın açısına giriyor. Arkasından yine koşarak gelen ve çarşıda seyyar satıcılık yapan şahıs çocuğu yakalıyor. Çocuğu bütün öfkesiyle havaya kaldıran şahıs minik çocuğu bütün gücüyle yere vuruyor ….

 

İzmir Valisi Mustafa Toprak da Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı: ''Basın görüntüleri çıkan ve hiçbir şekilde kabul edilemez çocuğa yönelik şiddetin faili emniyet tarafından tespit edilerek gözaltına alındı. Ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü de şiddete uğrayan çocuğun bulunması ve aileye sosyal ve ekonomik destek için talimatlandırıldı. Çocuğa şiddet görüntülerini ileten ayrıca olay yerinde vicdani ve toplumsal tepki gösteren duyarlı vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum."

Sayın valimizin tepkisi böyle.Peki siz olsanız ne yaparsınız?Bunu da alt alta yazın.

 

Şimdi hesapları toplayalım.İlk başladığınızda nasıl kin kustuğunuzu sonradan bunun yerine biraz düşündüğünüzü ve kararlarda çelişkiler yaşadığınızı.en sonunda da sıkıldığınızı göreceksiniz.

(not;bu deneyim 15 değişik eğitimli-meslekten ve yaştan kişilerde yapıldı-sonuç hiç değişmedi).

 

 

Bir öğrencim o kadar sıkıldı ki,

-Hocam cevap vermek zorunda mıyım?

Şimdi rolleri değişelim.Siz mağdursunuz.size karşı verilen karar bu.ne tepki gösterirsiniz.?

 

İlk başladığınızda  bizim öğrencinin dediği gibi-

-O  ha.

Sonra yavaş yavaş masumiyet kılıfına girersiniz daha sonra kadere razı olursunuz.En sonunda yaşamdan nefret edersiniz.

 

Şimdi en kolay yerdesiniz.ne hakim nede sanık.Sadece olayı görüyorsunuz.

-Anne saat kaç televizyonda filimi kaçırmayalım.

-Maç ne oldu.

-Hadi gel köyümüze geri gidelim..laylay lom.

 

Akşam oldu,Sayın yargıç evinde ve kafasında dava hala sürüyor.Sayın Valimiz bir yemeğe davetli. Sayın Vali yemek sonu eve geldiğinde ,eşine soruyor.

-Sahi yemekte ne vardı?!!!!!

Yargıç hep yasa ve hukuk arasında dolaşmaz,bazen kendini yargılar.Bu meslekte pişmek yetmez.

<Olmasa da yaradılışında, mesuliyet sahibi olmayı öğretir bu meslek sana. Cübbeni sırtına giydiğin ilk anda, ta ki yolun sonuna geldiğin ana dek; “Meriç kıyılarında çalışan Türk köylüsünün kaybolan sabanından tutunuz da bu vatanda yaşayanların uğrayacağı en ufak bir haksızlıktan hatta Bingöl Dağları’nın ıssız kuytularında bekleyen öksüzlerin gözyaşlarından siz mesulsünüz.> (Mahmut Esat Bozkurt).

 

Ya amirlerimiz?Bir yöneticide bulunması gereken özellikler:Diye araştırdığımızda şunlar çıktı;

Akl-ı selim sahibi olmalı- Kabiliyetli:- İlim sahibi olmalı:  - Adaletli ve Adil olmalı, - Cesaretli olmalı, - Dürüst olmalı, - Sabır-Sebat göstermeli,:  - Affetmeyi bilmeli ve İstişare etmeli,: kısaca ehliyet ve liyakat sahibi olmalı.Bütün bunları sırayla yapmak öğrenmek yaşamak ve sindirmek zordur.

Yanı kısaca bütün bunların kestirme yolu yok mu?

Var elbette,

Karşındakini iyi tanımla-onun duygularını anla yaptığın veya yapacağın eylemle onun ne hale geleceğine dair empati kur.sonra tepkini ortaya koy…

 

Yeter ki cevapsız bırakma..