Eşi kanser hastası olan bir kişi, eşini doktora götürmek için komşusundan arabasını ister.

Komşusu tereddüt etmeden yeni aldığı ve çok sevdiği aracını komşusuna verir.  Hasta İzmir’e gidecek ve gidiş dönüş yaklaşık üç gün sürecek. Ertesi gün araç sahibi hem hastayı hem de yolculuğu sormak için aracı verdiği şahsı arar. Telefon kapalıdır.

Durumu merak eden araç sahibi şahsın evini arar. Ancak karşısına normalde İzmir’de olması gereken aracı verdiği kişinin eşi çıkar. Duruma bir anlam veremeyen araç sahibi biraz araştırdıktan sonra acı gerçeği öğrenir. Eşini doktora götürme bahanesiyle aracı alan şahıs, aracı borcu olduğu başka bir şahsa borcu karşılığı verir ve yurt dışına çıkar.

Olaya polis müdahale eder ve zor da olsa araç bir hafta sonra sahibine iade edilir. Yaşanmış bu gerçek olay insanın ve insanlığın düştüğü en kasis durumu çok acı bir şekilde anlatmaktadır.

Aslında Anadolu, insanlığa ait bütün değerlerin üretildiği, yaşandığı ve tüm insanlığa örnek olduğu bir yerdir. Komşusunun derdiyle dertlenen, komşusu açken kendisi tok uyumayan, komşusunu kendisine mirasçı kılacak kadar emanet eden bir medeniyetin torunları olarak geldiğimiz nokta çok içler acısıdır.

Köylerde birlikte ve mutlu bir şekilde yaşanan hayatlar plansız ve düzensiz şehirleşme ve daha rahat yaşama uğruna yapılan bilinçsiz aile harcamaları yüzünden birçok değerimizi toprağa gömdük.

Yardımlaşmayı, paylaşmayı ibadet kadar kutsal sayan bir dinin mensupları olarak şehirlerin kalabalıkları arasında yalnız yaşarken birçok değerimizi mutsuz bir hayatın pençesine kurban ettik.

Hepimiz bu olaydan gereken dersi çıkartalım. Çocukluğumuzun ‘’ Yalancı Çoban’’ hikayesini unutmayalım.  Kendi hatalarımız yüzünden kaybettiğimiz insanlığımıza iyiliği kurban etmeyelim.