90 asırlık Diyarbakır Kalesi neler görmüştü neler?

Suriçi’nde Sasaniler kana doymuyor; 2 asırdır, taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmıyorlardı.

Sasani Kisrası 2. Şapur’dan, 1. Kavat’a değişmeyen tek şey vardı: İşgal, açlık, katliam!

Kavat, adını bundan mı almıştı?

Antakyalı tarihçi Marcellinus’un dili olsa da konuşsa: Ceset yığınları, pişirilen ölüler, delirtilen on binler, hayalet şehir Diyarbakır!…

İki ateş arasındaydı, Diyarbakır! Bizans ile Sasani’nin güç gösterisine sahne oluyordu. Şamar oğlanı gibi; gelen vuruyor, giden vuruyordu.

Güneşe secde eden Şemsilerle, ateş üstünde zıplayan Mecusiler ise, Vahyi Kuşanmış Adalet Savaşçılarını bekliyorlardı.

Alemlere Rahmet olarak gönderilen insanlığın rehberi, Hendek’te, Bizans’ın ve Sasani’nin fethini müjdeliyordu.

Mute’de ilk acıyı tattırmıştı, Bizans’a.

Adaletli Halife döneminde Urfa ve Kudüs, küfrün önderlerinden temizlenmiş; Diyarbakırlı, Ömer’in ordularını bekliyordu.

Bilal, Kabe’den sonra ilk Kıble de de ezan okumuş; esaretin bağlarını bir kez daha çözmüştü. Yüreği Kudüs kadar genişti, Habeşlinin.

“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, katından bize bize bir yardımcı gönder!’ diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” İlahi Emri, 8 bin mücahidi yollara düşürmüştü.

Onur ve gurur sevdasına kapılmış Melike Meryem, “Teslim ol!” teklifini reddetmiş; heyecanlı bekleyiş, yerini fetih hazırlığına bırakmıştı.

Yenikapı’da Halid bin Velid, 9 kez yere serdiği Bizans’a, bir acı daha tattırmak istiyordu.

“Sizin hayatı ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla geldim!” diye haykırıyordu, Bizans’a!

Muaz bin Cebel, Darkapı’da şehadet erleriyle konuşlanmıştı. Said ise Urfakapı da, cennetin yolunu gözlüyordu.

Genel Komutan İyaz, Mardinkapı’da, Diyarbakırlıyı özgürlüğüne kavuşturmanın hayalini kuruyordu.

5 ay geçmişti. Sabır taşı çatlıyor, yakarışlar arşı titretiyordu.

Halid nihayet, 100 yiğidiyle gediklerden girmiş, yalınkılıç çarpışıyordu. Oğlu Süleyman, ilk hamlede şehadete ermişti.

Yer gök tekbirlerle yankılanıyor, Suriçi, hürlüğün coşkusunu yaşıyordu.

Tarihinde ilk kez katliam yaşamadı Diyarbakır, ilk kez onuru ve şerefi tattı. İlk kez korku duymadı, kalpler ürpermedi, ilk kez...

İyaz’ı ve ordularını bağrına bastı, Diyarbakır: “Bi xer be!”

Tevhid erlerinden yeni bir kelime öğrenmenin zamanı gelmişti: “Xuda Jı Razi Be!”

 

Yüzyılın ültimatomu, 27 Mayıs 639’dan 13 asır sonra, Dağkapı’da, Şehit Said’in dudaklarından dökülecekti: 

“Xvezı bi wı ye ku xve misilman!”

 

“Ne mutlu Müslümanım diyene!”