"Sen Haklısın Ya Musa, Ama Bizim Karnımızı Firavun Doyuruyor” Bazı sözler vardır; tarih boyunca yankısı hiç sönmez.İlk duyduğun anda bir cümleden fazlasını hissedersin — içinde bir çağrı, bir suçlama, bir itiraf vardır.“Sen haklısın ya Musa, ama bizim karnımızı Firavun doyuruyor.”Bu cümle, insanlığın en eski hesaplaşmasını özetler: vicdan ile geçim, hakikat ile çıkar, onur ile korku arasındaki mücadele.

Firavun’un Sofrası ve Sessiz Çoğunluk

Firavun’un sofrası çoktur çeşitlerle doludur, ama bedelsiz değildir.O sofrada doyan, susturulur.İnsanın sesi kısılır, gözleri kör edilir, kalbi yavaş yavaş uyuşur.O sofra bir bakıma modern çağın metaforudur: maaş bordroları, makam koltukları, statü, konfor ve korkunun iç içe geçtiği düzen.

Bugün ofislerde, fabrikalarda, ekran başında oturan milyonlarca insan, Musa’nın haklı olduğunu bilir ama yine de Firavun’un sofrasına oturur. Çünkü o sofrada “güvenlik” vardır; risk yoktur, aç kalma korkusu yoktur.Ama orada özgürlük de yoktur.

Vicdanın Sessizliği

İnsan, vicdanını susturabildiği ölçüde rahat eder sanır.Oysa her susuş, biraz daha eksiltir.Haklıyı bilip susmak, haksızın tarafına geçmektir.Bu yüzden tarih, sadece zalimleri değil, susarak zalimi güçlü kılanları da yargılar.

Bugün bir iş yerinde haksızlığa sessiz kalan, bir sokakta adaletsizliği görüp “bana dokunmaz” diyen herkes, bu cümlenin bir parçasıdır:“Sen haklısın ya Musa, ama…”Ama’sı çoktur bu dünyanın:Ama ev geçindirmem lazım…Ama işimi kaybedemem…Ama zaten kimse bir şey değiştiremez…

Gerçek Doyum Nedir?

Musa’nın tarafında olmak çoğu zaman kolay değildir.Orada konfor yoktur, ama saygı vardır.Orada para yoktur, ama başını yastığa koyduğunda huzur vardır.Firavun’un sofrası seni doyurur ama başını öne ektirir;Musa’nın sofrası seni aç bırakabilir ama alnını dik tutar.

Tarih boyunca hiç bir Firavun sonsuza kadar hüküm sürememiştir.Ama Musa’lar, zulmün karşısında yürüdükleri için anılmışlardır.Onları yücelten, zenginlikleri değil, vicdanlarıdır.

Belki de bu çağın en yakıcı sorusu artık şudur: “Ben kimin sofrasında doyuyorum?”Hakikatin mi, korkunun mu?Adaletin mi, çıkarın mı?

Belki de her birimiz, kendi içimizdeki küçük Firavun’la yüzleşmeden Musa’ya inanamayız.Ve belki de hakikate yürüyüş, sofrayı değil vicdanı doyurmakla başlar.