Son 5 yıldır çok olağanüstü durumlar yaşadık. Yaşadığımız tüm bu olağanüstü durumlar ekonomimizi ciddi biçimde etkiledi ve şu günlerde yaşadığımız Corona belası da hemen bu günden başlayarak hem ülkemizi hem de dünyayı çok ama çok ciddi biçimde etkileyecektir. Pamuk ipliğine bağlı bir ekonomik yapımız olması sebebi ile birçok işletme ekonomik olarak zor duruma girecek ve gerçek şu ki birçok işletmemiz iflas edecek ya da çok ciddi olarak borçlanacaktır.

Hukukçu değilim ancak uzun sayılabilecek bir süredir iş hayatındayım. Kişisel görüşüm; Yıllardır ülkemizde doğru sanılarak uygulanan ancak kesinlikle hem iş barışına, hem üretime, hem kalkınmaya inanılmaz derecede büyük darbe vuran, işsizliği körükleyen, milli servet olan değerlerin, varlıkların çöpe atılmasını sağlayan bir icra iflas kanununa sahibiz. İcra ve İflas kanununun getirdiği yıkımları ve sorunları bilebildiğimiz kadarı ile açıklamaya çalışalım.

Alacaklı ve borçlu arasındaki hukuku düzenlemek adına çıkmış olan bu kanun; aslında hem alacaklıyı zayıflatmakta, alacağının tahsilini engellemekte, hem de borçluyu yok etmekte, üretemez duruma getirerek devletin üzerine yük olarak bırakmaktadır. Borçlunun ödeme sıkıntısına düşmesi ile birlikte Avukatlık sektörü bu ödeme sıkıntısı üzerinden nemalanmaktadır. Bu arada alacaklı, öz kaynakları veya malvarlığının geri dönüşünden mahrum kalmakta, alacağını tahsil etmek için harcamış olduğu zaman ve para büyük çoğunlukla boşa gitmektedir. Ayrıca açılan davalar yıllarca sürmekte ve adalete duyulan güven sarsılarak, kanunlarla hakkını alamadığına inanan insanımız illegal yollara teşebbüs etmek zorunda kalmaktadır. Bu da devletimizin önüne sorunun katlanarak gelmesi anlamına gelmektedir.

            Konuya borçlu açısından bakarsak; milli ve manevi değerlerle ayakta kalan toplumumuz da,  herhangi bir işletmenin kapısına veya özel şahsın kapısına haciz gelmesi o kişi ve kurumu itibardan yoksun hale getirmektedir. Borçlu itibarını kaybettikten sonra hem iş gücünü, hem ailesini, hem yakınlarını hem de sağlığını kaybetmektedir. Buna bağlı olarak insan sosyal bir varlık olduğu için bu insanın etrafındaki birinci derece ve ikinci derece yakınları, arkadaşları otomatik olarak etkilenmektedir.  Aynı zamanda artık üretmeyen ve sadece tüketen birisi haline gelmektedir.

Genel olarak toplumsal anlayışımıza göre bizde iflas eden kişi tek başına iflas etmez. Zaten bizde iflas etmek büyük bir ayıp ve itibar kaybıdır, çünkü hep kazanmak hiç kaybetmemek zorundayız. Hata yapamaz yanlış kararlar alamayız eğer hata yapar kaybedersek bunu en yakınlarımıza bile açıklayamayız. Hatta en yakınlarımız bile bizi anlamazlar bize anlayış, sevgi ve şefkat göstermezler.

  Bizim ülkemizde iflas eden kişi yakınlarından birkaç kişiyi de iflasa götürür. İflas ettiğini ve işi burada durdurması gerektiğine inanmaz, kurtulmak için çabalar en yakınlarından kısa vadede ödeyemeyeceği borçlar alır, taşınır- taşınmaz ne kadar variyeti varsa kurtulmak için harcar. Eş dost akraba arkadaş herkesten borç alır sonunda başaramazsa eğer kendisi ile birlikte birçok kişiyi de iflasa götürür. İnsanların artık hiçbir şeyi anlamaya vakitleri yok. Onlar her şeyi tüccarlardan satın alıyor. Ama dost satan tüccar olmadığı için artık insanların dostları yok. Antoine De Saint-Exupéry

Bu yazı üçlemesinde tecrübe, yönlendirme ve fikirleri için Sn. Ali Altuntaş’a içten teşekkür ederim.