Son haftanın birinci gündemi papa oldu.  ‘Papa gelmeli miydi?’, ‘Bu güne kadar Papayı ülkeye kimse sokmamış, bu gün neden sokulmuş?

‘Papa neden gelmiş, dini mi, yoksa siyasi mesajlar mı vermeye gelmiş?’,

‘Törende ilahi okunmuş mu, ilahinin amacı ve içeriği neydi?’,

Buna benzer onlarca soru, yüzlerce cevap ve hala devam eden bir gündem.

Konu gündeme gelmesiyle, bilmediğimiz, duymadığımız, yanlış bilip yanlış duyduğumuz şeyleri de öğrenmiş olduk bu sayede.

Kimisi algı ile iş çevirmeye çalışmış, kimi gerçekleri merak etmiş., kimi tarihi vesikalara yönelmiş, kimi kıyaslamalar yapmış vb. Ama canlı bir gündem, dipdiri ortada durakalmış.

Papayı Atatürk ülkeye sokmamış diyenler delil bulamayınca, birileri o günkü gazete kupürlerini bulup 6. Papa’yı Atatürk’ün kabul edişini yayınlamış. Bazıları İsmet Paşa’nın Yunan Başbakanı ve Papazı olan Venizelos’u karşılaması ve eşi Mevhibe’yi Venizelos’un koluna vermesini hatırlatıp, ‘Papanın gelişi bundan daha çok mu tahribat yapmıştır’ hatırlatmasını yapanlar oldu.

Bazıları Papa’nın gelişi ülkemizdeki sosyal hayattaki yaşantının, törenlerde, toplantılarda, etkinliklerde yediden yetmişe kadar tüm ritüeller ve içeriklerin Papa’nın anlayışına göre yapılıp yaşandığını, ‘Papayı istememek ne anlam taşır’ diye düşünüp bu eleştirilerin anlamsızlığını dile getirdi.

Bu yorumları yapanların ekseriyetinin seküler ve CHP’ye yakın isimler olması daha da manidar bence.

Neden mi?

Çünkü ülkemizdeki devrimlerin tamamı batı menşelidir. Zaten seküler yaşamı benimseyenler, kendileri de bu tarz hayatı tercih ediyor. Papa’nın gelişi onları memnun etmesi gerekirken, rahatsız etmesi bir tutarsızlık mı, yoksa bir sorgulamanın başlangıcı mı diye insanın aklına geliyor. Aslında bu bir sorgulamanın başlangıcı ise Papa’nın gelişi ülkemizde yeni bir çığırı başlatabilir.

Şöyle ki, günümüzde gerçekten tarihten tevarüs eden gelenek, görenek, anane ve tarihi mirastan neredeyse bir şey kalmadı. Bu gidişatın bizi duvara tosladığını da hepimiz gördük. Modernizm hayranlığı bizi aşırılıklara yada sınır tanımaz bir merhaleye getirdiğini herkes görüyor. Sosyal hayattaki yaşam tarzı batının da ilerisine geçtiğimizi, ama batı bizi hala kendinden kabul etmediğini de gördük. Dolayısıyla bu yolun yanlış yol olduğunun farkına varmış olunabilir. Bu nedenle batıdan gelen bu sahte medeniyetin sembolü olan Papa’nın istenmemesi, onun medeniyetini de ret anlamına gelmektedir.

Bu ise çok yararlı bir uyanıştır. Bu uyanış devam ederse, zaten ülkemizdeki kutuplaşmalar da ortadan kalkar ve tarihsel medeniyetimizde bir ittifak oraya çıkmış olur.

Belki Papa ülkemizde kalsa, hatta her hafta bir şehirde etkinlik yapsa, halkımız yaşam tarzının Hristiyanlıkla aynı olduğunu görse, düğünlerin icrasının, yaş günleri kutlamalarının, yılbaşı kutlamalarının, Noel Babalarının, sofra düzenlerinin, yemek adaplarının, çocuk doğumlarının, bebek ve yetişkin kıyafetlerinin, kısaca hayatın tamamının Papa’nın yaşam hikayesiyle aynı olduğunu görseler, bu uyanışın daha hızlı olmasını sağlayacağını düşünüyorum.

Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’a diktiği Makaryos’un aynı zamanda bir Papaz olduğunu, Fatih’in kabrini ziyarete gittiğinde kabri tekmelemesinin ne anlama geldiğini de öğrenmiş olabilirdi. Belki yeni tartışmaların ortaya çıkmasıyla, daha nice gerçeği öğrenme imkanımız olurdu.

Dolayısıyla ‘bu Papa ne bereketli bir adammış’, diyesi geliyor insanın. CHP gibi bir partinin içinden bu tür seslerin gelmesi beni çok mutlu etti ve beni ümitlendirdi. Hatta bu Papa Müslüman olsa, ‘Allah razı olsun’ derdim kendisine. Son cümle olarak, ‘Ya rabbi, Papanın gelişini ülkemizdeki İslami uyanışa vesile kıl’ diyerek yazımızı noktalayalım.