Son zamanlarda İslam dini hedef alınarak birçok projeler üretildiğini her aklı selim görmekte ve yaşamaktayız. Kimileri bu ülkede Arapça tabelaların ne işi var diyor, kimileri Kuranın tercümesi bize yetmez mi?

 

Kimileri Arap Türk Müslümanlığı uydurmuş. Bir başkaları anlamadığınız halde Kuranı niye okuyorsunuz, Hadisler uydurmadı, Kuran yeter… gibi birçok uyduruk, kıytırık süslemelerle aslında asıl hedef İslam olmakla beraber bu kampanyaları ısrarla sürdürüyorlar ve taraftar oluşturmasalar da insanların kafasına soru işaretleri bırakıyorlar.

Bu ülkede 100 yıldır var olan batı taklitçiliğine öyle bağlandık ki, tam bir batı kafasıyla düşünüyor, inanıyor ve yaşıyoruz.

Bu ülkede; İngilizce, Almanca, Fransızca o kadar çok tabela var ki, Türkçe tabelaları unuttuk. Bir de yabancı tabela takmak bir aşağılık kompleksi etkisiyle imrenerek takılıyor. Kimsenim gıkı çıkmıyor.

Arapça harfleri biz neredeyse bin yıldır kullanıyoruz. Kitaplarımız bu harflerle yazılmış. Kitabımız Kuran-ı Kerim bu harflerle yazılmış. Hadisi şerifler, tüm dini kitaplar, hatta müspet ilim kitaplarımız da bu harflerle yazılmış ve okunuyordu. Harf devrimiyle geçmiş hafızamız silinse de, bu harfler itibarını koruyordu. Çünkü dini ilimler ve Kuran hala bu harflerin ağırlığıyla yürüyordu.

Son zamanlarda Kuranın Arapçasına ne gerek var, anlamadığınız kitabı neden okuyorsunuz? Soruları yüksek sesle konuşuluyor. Bu Kuran İngilizce bir roman değil, ibadet kitabıdır. Okunduğunda her harfine on sevap verilen ilahi bir kitap. Bu okuma mealini okumaya da engel değil. Dileyen de mealini okur zaten. Ama burada hedef saldırı olunca sunum da bu şekilde oluyor.

Oysa Kuranı anlamayan geçmiş ecdadımızın hayatına baktığımızda, Kuranı bir hayat düzenleyici kitap, hadisleri hayatında uygulayan bir toplum olarak görüyoruz karşımızda. Belki 3 tane hadis meali söyle veya 2 ayet meali söyle desek, bir tane bile hatırlayamayanlar da vardı. Ama en cahil denilen o ecdadın hayatında bu günkü din alimlerinden daha takva, daha ince bir Müslümanlık hayatı vardı.

Komşu hakkına, anne baba hakkı ve saygısı, çocuklarının ahlakı, kul hakkına, harama, helale, yalancılık, hırsızlık, dürüstlük gibi her konuya çok hassas olduklarını görüyorduk. Bunlar cahil denilen gerçekte aydın, İslam’ı hassas bir şekilde yaşayan Müslümanlardı.

Kuranı da Arapçasından okuyordu. Her akşam Kurandan bir bölüm okuyup yatardı. Evlerde harıl harıl Kuran okunurdu. Çocuklara saygı, vefakarlık, yardımlaşma gibi her türlü edep, adap öğretilirdi, yaşamaları sağlanırdı. Peygamber hayatı örnek alınırdı. Komşunun yola düşen elması bile izinsiz yenmezdi.

Peki şimdi Kuranın mealine, tefsirine, hadis ve tüm dini literatüre 30 saniyede ulaşıp, okuyup anlıyoruz. Ama İngiliz yaşantısından farlı bir hayatımız yok. Hak hukuk, haram helal, ahlak, tesettür kısaca her değerimiz ayaklar altında.

Demek ki Kuranı, hadisi anlama sorunumuz yokmuş bizim. Birileri böyle bir sorun üretip önümüze koyuyor, biz de birer piyon olarak o sorun varmış gibi yapıp toplumu Hristiyanlığa dönüştürüyoruz.

Bu nedenle ülkemizde bizim Kuranı anlamakla ilgili bir sorunumuz yok zaten. Kuranı anlamasak da onu yaşayabilmek, toplum içinde mahalle kültürü ile yaşamamız gerekir. Batı işgalinden ve sömürgesinden kurtulmak için biz kendi özümüzde olanlara dönmemiz şarttır. Bu düşmanlık algısı ve projelerinin üretildiği kaynağı da ferasetle anlamamız lazım. Bunu başardığımızda biz özümüze dönme imkanına ulaşacağız inşallah.