“Bir projem var” sözünün her zamankinden daha fazla önemli ve değerli olduğu zaman dilimindeyiz. Gelişmiş batı ülkelerinde bir tür “Think Thank” organizasyonun ön aşamasıdır aslında.  Akıl almak ve bunu kolektif bir platforma taşıyabilmek günümüzün en kıymetli yaklaşımıdır bence.  Her şeyi “Ben bilirim” demeden şehrin ortak aklı ile hareket edebilmek ne güzel. Öncelik sırasına konulabilenler yine halkın karşısına icraat olarak çıkartılabilmesi ve sonucunda da katılımcı demokrasi bu olsa gerek.

Kolay olmuyor bir şehrin büyüyüp gelişmesi. İstemek, çalışmak ve başarmak. Ama ısrarla ve hiç yalpalamadan, ilkeli ve sadece sonuca odaklanmış anlayış ile güzel şeyler başarılıyor.

Şeffaf, hesap verilebilir, samimiyetle sadece ve sadece daha yaşanabilir bir şehir yapma adına bunlar başarılıyor. Bir şehir de ancak böyle kimlik kazandırılabilir. Halkının karar almada bu denli katılımını sağlayabilen bir şehir beş yılda belki de on yılları aşkın ilerleme kat edecektir. Geçmişe saygı geleceğe yatırım projeleri olarak adlandırılan çalışmalarda gerçekten kısa zamanda güzel sonuçlar alınır.

Başarılı şehirler bunu uygularlarken elbette kent kimliğini ön plana çıkararak çalışmaları planlanıyorlar. Yerel yönetimlerin burada en rasyonel yaklaşımı ile gerçekleştiği başarı öykülerinden ben kişisel olarak çok ders alıyorum. Kentlilik bilinci o kadar yerleşmiş ki artık insanlar çevre ile ilgili konuları tartışmıyorlar bile. Ya da ortak kullanım alanlarındaki tasarruflardan elden geldiğince fedakarlık yaparak kamuya aktarıyorlar. Ya da en büyük fedakarlık yapması gereken ve kent olmanın rantını parasal olarak bütçelerinde gören işletmeler, kentlerine olan borçlarını adeta birbirleri ile yarışarak ödemeliler.

Ya da sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları ürettikleri pozitif çalışma katkısı ile kentlerine bir şeyler katabilmenin mutluluğunu hep birlikte paylaşıyorlar. Paylaşarak kentli olabilirsiniz ancak. Yoksa basit kasaba mantığı ile hep ve sadece benim olsun derseniz, yalnız kalır ve sonuca ulaşamazsınız. Kişisel gelecek kaygınızdan dolayı kısır döngüde dönüp durursunuz.

Yaşadığımız kente sahip çıkacağız diyorsak, siyaset üstü davranarak yeni projelerimizi kamuoyu ile paylaşarak, daha iyi, daha sağlıklı, daha müreffeh bir kent çabası içinde, kendimize görev ve sorumluluk addederek çekinmeden usanmadan var olabilmeliyiz. Karşımıza çıkacak olan engellemelere kulak asmadan, aldırmadan fikrimizi söyleyeceğiz, yazacağız. Göreceğiz ki düşünen, konuşan ve değerlendiren bir ortamda öyle güzel sonuçlar çıkacaktır ki gün gelecek, torunlarınıza “İşte şu eser benim önerimle gerçekleşti” diyebileceğiz. Özellikle eğitimli, dünyayı algılayan ve anlayabilen gençler sizlere daha büyük görevler düşüyor. Yaşadığınız kente sahip çıkabilmenin en güzel yolu, sivil toplum örgütlerindeki yerinizi almanızda yatıyor. Bana ne demeden, araştırarak, kendinizi yetiştirerek yarının yöneticileri ve önderleri olarak öyle donanımlı olunuz ki projeleriniz amaçlar halini alsın.

Düşünen ve değer verilen genç nesiller ile daha müreffeh ve kalkınmış kentlere ulaşmak zor değil. Gençlere yer verirken, onlara hayat birikimlerimizle destek olmalıyız. Hayat tecrübesi ile yeni nesillerin donanımı birleşince kısa zamanda sonuca ulaşılabilecektir. Yoksa saha markajı ile hiçbir sonuca ulaşılmaz, ulaşılamaz da. Statükocu yaklaşım elbette eskiyi koruma adına yeniliklere kapılarını kapatacaktır ama yeniliklere sırtını dönen ya da öteleyen, hatta kapısını kapatan anlayış başarılı olamayacaktır.

Yalova’mız için yeni projelerin gündemde daha fazla olacağı günler temennisi ile saygılarımı sunuyorum.