Yalova ve susuzluk… Aslında yan yana gelmesi bile tuhaf. %60’ı ormanlarla kaplı, dereleri, göletleri, barajı olan yemyeşil bir şehirden söz ediyoruz. Ben çocukluğumda İstanbul susuz kaldığında tankerlerle Yalova’dan su taşındığını hatırlıyorum. O günlerde su veren Yalova şimdi kendi suyunu konuşuyor. Bu bile başlı başına acı bir tablo.

Son yıllarda su meselesi daha çok konuşulur oldu. Yalova’nın sokaklarında, kahvelerinde, meclisinde, sosyal medyasında hep aynı kaygı: “Bu şehir gerçekten susuz mu kalacak?”

Bu yazıyı yazmaya beni iten de tam olarak bu.

Kayıp–Kaçak: Gözümüzün Önünden Akan Su

Ana isale hatlarının bir kısmı önceki dönem yenilendi, evet. Ama dağıtım hatlarında hâlâ ciddi kayıp–kaçak olduğu biliniyor. Arıtılmış, temizlenmiş, pompalanmış su… yani masrafı yapılmış, emek verilmiş su… daha musluğa ulaşmadan toprağa karışıyor.

Türkiye’de artık çok gelişmiş akıllı su izlemesi yapan yerli firmalar var:

- Bölge bazında su seviyesini ölçebilen

- Basıncı takip eden

- Kaçak noktalarını anlık tespit eden

- Tüketim–üretim dengesini analiz eden

Eskiden bu sistemler hep yabancı firmalardan alınırdı. Şimdi aynı teknoloji bizde var. Üstelik daha uygun maliyetli.

O hâlde soru şu: Neden hâlâ kullanmıyoruz?

Arıtılan Suyun Dağıtımı Güvenli mi?

Barajdan arıtma tesisine gelen su işleniyor, temizleniyor ve şehre dağıtılıyor. Ama dağıtımın sağlıklı yapılıp yapılmadığını, suyun nerede kaybolduğunu, hangi mahalleye ne kadar su gittiğini bugün hâlâ net bir sistemle izleyemiyoruz.

Bir şehir, elindeki suyu koruyamıyorsa, yeni kaynak aramasının da pek bir anlamı kalmıyor.

Hâlâ Barajdan Su Satışı Var mı?

En çok konuşulan konulardan biri de bu. Eğer hâlâ baraj suyunun satışı devam ediyorsa, burada çok ciddi bir yönetim tercihi hatası var demektir.

Yalova’nın suyu, önce Yalovalıya yeter. Tasarruf, verimlilik, planlama yapmadan su satışı yapmak bir çözüm değil; sorunu büyüten bir tercih.

Sorun Yeni Değil; Çözümün Gecikmesi Esas Problem

Bugün yaşadığımız kuraklık meselesi dün ortaya çıkmadı. İklim krizi, yağış rejimindeki değişiklik, nüfus artışı… Bunların hepsi yıllardır biliniyor. Su yönetiminin bilimsel olduğu da biliniyor.

Dolayısıyla bugün yaşanan krizin adı “beklenmedik” değil; “hazırlıksızlıktır.’’

Önümüzdeki günlerde hep aynı sahneyi izleyeceğiz:

- “Bizim dönemimizde şöyleydi…”

- “Onlar zamanında bunu yapmadı…”

- “Projeyi engellediler…”

- “İhale gecikti…”

Suçlayanın çok, sorumluluğu üstlenmek isteyenin az olduğu bir ülkeyiz. Mazeret üretme konusunda gerçekten üst seviyedeyiz.

Ama mazeretler Yalovalının musluğuna su getirmiyor.

Bir Başarı (!) Öyküsü: Suyu Bol Şehri Susuz Bırakmak

Yalova gibi su potansiyeli bu kadar yüksek bir şehri susuzluğa yaklaştırmak gerçekten “başarılması zor” bir şey. Tebrik etmek lazım (!)

Ama tebrik, tabii ki ironi. Çünkü olan vatandaşa oluyor.

Su Yönetimi Bilimle Yapılır, Bahanelerle Değil...

Su yönetimi şans, nasip, kısmet meselesi değildir. Bilimle, veriyle, planlamayla yapılır.

Bu nedenle en kritik sorular şunlardır:

- Neden hazırlık yapılmadı?

- Neden 20 yıldır bilinen bir krize karşı önlem alınmadı?

- Plan vardı da neden uygulanmadı?

- Kim sorumluydu?

- Kim hangi aşamada görevini yapmadı?

Bu sorulara cevap verilmeden, Yalova’nın su geleceğini güvence altına almak mümkün değildir.

Sonuç: Yalova’nın Suya Değil, Doğru Yönetilmeye İhtiyacı Var

Bizim suyumuz var.

Kaynağımız var.

Teknolojimiz var.

Uzmanlığımız var.

Eksik olan tek şey, kararlı ve bilimsel yönetim.

Eğer bugün bu sorunla yüzleşiyorsak, bu Yalova’nın değil; Yalova’yı yönetenlerin meselesidir.

Ve biz bu soruları sormaya, cevabını aramaya, talep etmeye devam etmezsek… yarın çok daha büyük bir fatura çıkar.