Her toplumu meydana getiren özellikler ve farklılıklar vardır. Müslüman Türk toplumunun dinden ve geleneklerden gelen özelliklerinden biri de cömertlik konusudur.

 

Cömertlik kendine ait olanı başkalarıyla paylaşarak mutlu olabilme niteliğidir. Kur’an’ı Kerim’de ve hadisi şeriflerde bu önemli konuyla ilgili birçok emir ve tavsiye vardır. Bunlardan bir kısmına yazımızda temas etmek istiyorum.

“Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun. (17 / 29) “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vadeder.” 02/268

İnfak veya cömertlikte bir sınır tavsiye edilir. Kendini, ailesini ve çevresini ihmal edecek düzeyde cömertlik öngörülmez dinimizde. Her işte aranan denge, burada da aranır. Şeytanın fakirlik ve cimrilik vesvesesinden de uzak durulması istenir. Hatta bazen mağduru, muhtacı kendine tercih etmek, ikram ederken kendinden önce arkadaşını, komşusunu, akrabasını düşünmek de Allah cc.ın övgüsüne layık olmayı gerektirir. Bu konuda “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.” 76-8 buyurulur.

İnfak ve cömertliğin kimlere yapılacağının da sınırlarını Mevlamız belirlemektedir. Bu sınır, “Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlar (işçi, hizmetçi vs.) iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.” (4-36) şeklinde izah edilir.

Allah Resulü sav. Buyurdu ki: 

"Cömert kişi, Allaha yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır.” Tirmizî.
İnfak ve cömertlikte samimiyet, nezaket kuralları ve başa kakmama çok önemlidir. Bu hususta “Allah Resûlü sav. Buyurdu ki: "Hileci, cimri ve ettiği iyiliği başa kakan kimseler kesinlikle cennete giremezler."

Tirmizî

Başka bir hadiste ise; "Kul, Malım, malım!" der, oysa malının ancak kendisine ait olan: Yediği, giydiği ve verip öbür dünyası için biriktirdiğidir. Diğer malı ise, kendisi ölür ve malını insanlara bırakır."

Müslim
Dinimizde bu cömertlik ve infak bu kadar övülürken, bu günkü geldiğimiz zenginlik dünyasında hala ruhu fakir ve miskin olan bir insanlıktan da bahsedebiliyoruz. Bu ayet ve hadislerin konuşulduğu dönemde, insanların düzgün evi, ev eşyası, arabası, elbisesi gibi dünyalıkları yoktu. Çok kötü şartlarda yaşıyorlardı. Su bile bulunmuyordu. Ancak o dönemde gönlü zengin insanlar vardı. Kötü evinde misafir ağırlardı, fakiri gözetirdi, komşusuna, akrabasına bakar ve yardım ederdi, sosyal dayanışma çok güçlüydü.

Bugün bunca varlık ve lüks hayata göre hala ağlayan, doymayan, şükretmeyen, her fırsatta kendini helak olmuş bir insan gibi anlatan binlerce insanımız var.

Dinleri para, değerleri maddiyat ve lüks olan bir toplum Batının ürettiği bir toplumdur. Bizler kendi kodlarımıza dönerek müreffeh bir toplum olabiliriz. Şükrederek sahip olduğumuz nimetlerin farkında olabiliriz.

Fakirim, zelilim, açım, çıplağım, arabam eski, evim kötü gibi her nimetini karalayan insan, bir afette bu elindekileri kaybedince, ne büyük zenginmiş de farkında olmadığını o zaman anlar.

Allah bu ramazanda nimetlerin kadrini bilen, şükreden, hayırlı olanı, azdırmayanı Allah’tan dilemeliyiz.

Allah’a emanet olunuz.