Her akşamüzeri alelacele eve giderdik..
Çünkü bizim zamanımızda her akşam yemeğinde ailece buluşmak gibi bir adab vardı.
Yemeğimizi yer yemez üstümüzü değiştirip, hemen dışarı fırlardık.
Dikkat edin şimdiki gibi “Bir duş alayım” kolaylığı yok. Çünkü şofben yok..Doğal gaz ile henüz tanışmamışız..Zemini kara betonlu bir banyoda üstünde kazan olan banyo sobasının önce yakılması lazım; sonrada üstteki kazandaki suyun ısınması lazım…
Ölme eşeğim ölme !
Zaten aile reisimiz hemen arıza çıkartırdı :”Hafta içi ne banyosu ?” Ba’bında..
Öyle ya devir ekonomi devri.
Yüzümüzü ve saçlarımızı neredeyse kolonya ile yıkar soluğu dışarıda alırdık..
“DIŞARISI” dediğimiz zaten alt tarafı iki mekan..
Biri rahmetli Bekir amcanın “ BEKİR’in HALK ÇAY BAHÇESİ”…
Diğeri ise “AKASYAPARK”.
Bekir ağabey, Kebap 49’lar ile anlaştığından orası genelde akşamları kebapçıya dönüyordu..
Büyüklerimiz ailece oraya gittikleri için, kebap üstü çay servisi sebebi ile oturdular mı kalkmazlardı. Bekir’in 49 Kebap’ında en önemli konu : küçük bir tabakta, havuç rende,kıvırcık salatalık, yanında iki adet domates dilimi gelmesi ve bunun hesaba dahil olmayıp, ikram olması idi.
Söz konusu kızlarla dans ve müzik olunca Akasyapark’tan başka alternatifimiz kalmıyordu haliyle.
Bir de buranın oturma yerleri ahşap koltuk idi. Yayılabiliyorduk. Bekir ağabeyinkiler ise bildiğiniz ahşap sandalye idi. Düşünün bi; alt tarafı çay bahçelerinde AHŞAP OTURMALIKLAR!
Şimdilerde ise plastik, eğilen –bükülen abuk şeylere oturmaktan popolarımızda bakteri üretimi yapıyoruz.
İlk gelenimiz hemen iki masayı koltuklar ile birleştirip diğerlerinin gelmesini beklerdi.
Bu iki masa seçilirken, dans edebileceğimiz tanıdık kızların aileleri ile gelip oturabileceklerini tahmin ettiğimiz yerlere yakın olunmasına dikkat ederdik.
Sahnede BURÇ BEŞLİSİ veya İzmit’ten gelen Haluk’ların GELİŞİM SET orkestraları..
Bazen rahmetli Erdoğan CENGİZ; Esengül şarkıları ile sahne alırdı..
Kızlar ile kesişip , dans zamanını kollamamız için çok kısa zamanımız oluyordu. Çünkü orkestra slow melodilerle başlıyor, beş altı parça sonrada hızlı tabir ettiğimiz parçalara geçiyordu..
Bizim için SLOW önemli idi..
Bir elimiz kızların belinde…Diğer elimizde kızların küçücük elleri…
Çaktırmadan yakın temas..
HIZLI tabir ettiğimiz müziklerde böyle bir avantaj yoktu ki? SALLAN-YUVARLAN !
Sallanıp yuvarlanmak için mi ; masalar tutuldu..Saçlar tarandı..Kesikler atıldı ?
On iki dedi mi müzik biterdi.
Bu sefer elimizde rahmetli ARNAVUT USTA’nın dondurmaları ile Donanma’ya doğru gece yürüyüşleri başlardı. Konumuz : “kızlarla nasıl dans ettiğimiz!”
Bazı akşamlar romantikliğimiz..İçe kapanıklığımız başlardı… Malum LİBİDO’larımızın yükseldiği çağlar.. Gerçi o zamanlar libido nedir bilmezdik.
Sadece bir tuhaflık hissederdik..Romantik dansları ettiğimiz gecenin sonunda yatıp uyumaya çalıştığımız saatlerde….
Böylesi romantizim tavan yaptığı gecelerde , paralarımızı birleştirir (!) KIRMIZI DİMİTROKOUPULOS veya biraz paramız varsa HETHİTER GALON alır , Donanma sahilinde kafaları çekerdik.
Sallana sallana eve dönüş…
Ana babalarımıza görünmeden yatağa yatış….
Bazen içten içe ağlayışlarda cabası….
Oysa nerede o zamanki gözyaşı döktüğümüz kızlar ? Acaba kimlerin eşi olmuşlar ? Ya bizler….Başka kaç tane kız için gözyaşları dökmüşüzdür kim bilir ?
İşin enteresan zamanı, her göz yaşı döktüğümüz kız , o zamanın vazgeçilmezi idi bizler için..
Yani ne VAZGEÇİLMEZLERDEN VAZGEÇMİŞİZ ?
Şimdilerde bakıyorum da , ne kadar KIT şartlarda , ne kadar BÜYÜK mutluluklar yaşamışız…..
Müziklerimizde güzeldi..
Erkin Koray’lar,Durul Gence’ler…..
Erol Büyükburçlar…
Salim Dündar’lar….Tansel’ler…Yurdaer Doğulu’lar….
Barış Manço ile Cem Karaca bile yeni yeni çıkmışlardı….
Şimdikiler, kulaklarında kulaklıklar…
Serdar Ortaç’lar..Hande Yener’ler…Demet Akalın’lar….ÇİS-TAK…ÇİS-TAK !
Ne duygu var notalarda…Ne gözyaşı…
Kulaklar bu abuk melodileri dinlerken , parmaklar da,akıllı telefonlarda yine ABUK Türkçe ile kel-alaka kişilerle mesajlaşıyor…
Şimdikilerin LİBİDOLARI bile yükselmiyor….
Libidolarının yükselmesine bile gerek kalmıyor..İşler şimdiler çok BASİT !
SONRASI…
Haliyle sabah kalkıp işe gitmek zor oluyordu….
Bize göre HARİKA gece geçirmiştik tabii.
Kafalar külçe gibi…
Kahvaltı bile edememişiz…
SARAY pastanesinden AÇMALAR…..
Sıcak çaylar….
GÜNÜMÜZ…
Medeniyet dediğimiz TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR..Her şeyi mahvetti…
Romantizmi aldı…..
Sahildeki şarap içme zevkini yok etti…Şimdi yaparsak BERDUŞ oluyoruz…
Bir kızı KESMEK ? Gerek yok..Sadece “GELİRMİSİN?” demek yeterli…
Tanımadan..Yüreği kıpırdatmadan..O kıpırtının sesini duymadan..Ağlamadan.. Özlemeden…Serbest güreş ile FİNAL..
MUKAYESE
Lütfen şimdinin genç kızları alınmasın..
Yemin ederim onları kolay gösterip küçümsemiyorum…
İnanıyorum ki bizim kuşak genç kızları , aynı bizim gibi hissediyordu…
Marka giyme telaşı yoktu..
Ağda kolay iş değildi….
Etek boyu önemli idi…
Allık-ruj-fon de ten derdi de yoktu…
Gösterecek…Sunacak objeleri yoktu..
Pür tertemizdiler…
Belki de bundan ;onların çekimserliği ; bizde ulaşılmazlık yaratıyordu ?
Ulaşamadığımız için , kıymetlimiz, vazgeçilmezimiz oluyorlardı…..
Bizim kızlar, bizimle oturdular mı, o gözleri sadece bize bakıyordu….
Bizden başka görmedikleri için , biz onların açıklayamadığı aşkları oluyorduk farkında olmadan belki….
Oysa şimdininkiler öyle mi?
Suratlarda iki kat makyaj…..
Üst-başta markalar….
Kırıtarak yürümeler….
Masasında oturduğu bana değil; yan masada kim kiminle oturuyoru tesbitler….
Benim farkıma bile varmayanlar…..
Bugün Ahmet’le kahve içmeler…Yarın Mehmet’e aşkla bakmalar….(Tabii onların aşk anlayışı ile bizimkiler farklı)
Eve dönüşleri…
Akıllıları kullanarak, akılsızlıklarını ön plana çıkarmalar…
Aynı anda 50 kişi ile mesajlaşmalar…
Onlar tam uyumadan önce sorun bakalım:”Bugün ne yaptın?” diye…
Yemin ederim ne Ahmet’i hatırlarlar..Ne Mehmet’i….
Akıllarında kalan sadece yan masadaki kızın üstündeki kıyafetler….
Annem Saadet’e ve babam İbrahim’e sonsuz minnet duyuyorum….
İyi ki 1951 de tanışıp evlenmişler…
İyi ki beni 1952’de doğurmuşlar..
Onların sayesinde ben..60’ları…70’leri yaşadım doyasıya..
Bob Dylon’ları..Neil Dıamond’ları..Dinledim..
Frank Sinatra’lara yetiştim…Dean Martin’leri dinledim…
Deep Purple’lar..Black Sabbath’lar..WHO’lar….BArry White’lar müzik kalitemizi arttırdı..
Şimdilerde sonbaharımızı yaşıyoruz…
Ama hala hissediyoruz..Platonikde olsa aşık oluyoruz…
Müzik bizi alıyor eskilere götürüyor…
Şiirlerde , siyaset değil aşk buluyoruz….
İnsan olduğumuzu unutmamak insanlığın birinci kuralı değil mi?
Övünçle söylüyorum ki ben İNSANIM…