Otelciliğe ilk başladığımda, bırakın otel işletmeciliğini, OTEL yapısıyla bile ilgili hiçbirşey bilmiyordum. O yılların Diyarbakır’ında da soracak, fikir alacak hiç kimse yoktu. İşimin cereyanı tam anlamı ile DENE-BUL yöntemine dönmüştü. Örneğin bir karar vermem gerekecek. Hangi kriterlere göre bir karar vermem gerektiğini bilmiyordum. Dolayısı ile aklıma gelen ilk kararı veriyordum. Doğru çıkarsa devam , yanlış çıkarsa değiştiriyordum. Turizm gibi ,anlık kararlar verilmesi gereken bir sektör için, sıkıntılı bir süreç oluyordu.

 

Bir gün elime bir kitap geçti , yıllar sonra. Diyarbakır’dan ayrılmış; Yalova’ya dönmüş, depremde yıkılan Bilik Otel’in açılması ile uğraşıyordum.

Kitabın adı “BİR DÖNEMLER MAMAK” idi. 80 sonrasını anlatan bir belgesel idi. Mamak cezaevine MÜDÜR olarak atanan bir TANK yüzbaşısının anılarını anlatıyordu. Adam tankçı. Yani vurucu tim. Hayatında ilk defa bir cezaevine atanıyor.

İçerisi 80 öncesinin militanları ile dolu. Sağcısı,solcusu,milliyetçisi, radikal dincisi,suçsuzu hepsi aynı cezaevinde. Dolayısı ile problem devasa boyutlarda. Müdür de acemi !

Yemekhanede problem…

Havalandırmada problem…

Sabah sporunda problem….

Kavga-kıyamet gırla !

Netice olarak, acemi müdür, hapishanede görülmemiş bir düzen sağlıyor. Başarıya ulaşıyor…Herkes birbiri ile problemlerini kaldırıyor.

Bu kitabı okuduktan sonra aklıma kendi işim geldi. Öyle ya kitapta bir çok siyasal fraksiyon var. Hepsi de birbirini sevmiyor.

Benim meslekte aynı idi…

Rus’lar, Alman’lar, İngiliz’ler, Türk’ler….Bunlara ilaveten İsrail’liler…Avusturya’lılar…Tek-tük Fransız’lar, İtalyan’lar….

Alman’lar ile, İngiliz’lerin ve Fransız’ların İkinci dünya savaşından kalma problemleri var…

Keza Avusturya’lıların….

Rus’lar apayrı bir dünyadalar sanki. Turizme yeni yeni alışıyorlar…Sınırsız alkol tüketimleri var…

Türk’ler üç kuruş verdiler diye kendilerini otelin sahibi sanıyorlar..

İsrail’lilere en iyi odayı bile versen beğenmiyorlar. Sebep olarakda “Sen müslümansın. Ben Yahudiyim diye bana kötü oda verdine” getiriyorlar işi..

Fransızlar, İtalyan’lar sofraya oturdular mı kalkmak bilmiyorlar…

Araya homoseksüeli, lezbiyeni de katılınca bizim oteller Mamak Cezaevinden daha çok problemlere gebe oluyor hale geliyordu.

İşte bu kitap bana, örnek oldu. O Yüzbaşı nasıl taktiklerle becerdiyse, bende üç aşağı-beş yukarı aynı uygulamaları yaparak, milliyet, din,cinsel tercihteki insanları aynı otel çatısı altında ağırlayıp, onları evlerine mutlu bir şekilde göndermeyi başardım

 

“TANRI DAİMA TEBDİL-İ KIYAFET GEZER”

Her Müslüman veya tanrıya inanan KUL olarak bende rica ve dileklerimi, Allah’a DUA yoluyla iletme yolunu hayatım boyunca tercih etmiş biriyim.

Dualarım kabul olunca da bunu Allah’a bağlıyordum. Ama dualarım gerçekleşmeyince, ŞANSSIZLIK,KISMETSİZLİK olarak nitelendirip, Allah’ı kırmamaya özen gösteriyordum. Ama unutuyordum ki; hayır ve şer sadece Allah’dandır.

Bu kitap bana, ulu yaratan ile, kulu arasındaki istek ve taleplerin nasıl değerlendirildiğini, ve bizim bunu nasıl fark etmediğimizi anlattı. Unuttuk ki, biri bize bir şey vermeye kalktığında en azından elimizi uzatmamızın gerektiği idi.  İşin dua sonrası taleplerimiz Allaha ulaştığında, duaların kabul görüp görmediğini bu kitap bana öğretti. Bu sebeple, her duamdan sonra etrafımdaki tanıdık veya tanımadık bir çok insanı daha dikkatli değerlendirmeye aldım. Okuyun bu kitabı ne demek istediğimi anlarsınız. İnanıyorum ki hepimizin hayatın da bir İGOR muhakkak var. Mühim olan bu İGOR’u tesbit emek.

 

TANRIYI TANIMAK!

İnanın bu edinim, hacı-hoca takımıyla, dini kitaplar okuyarak olmuyor. Ahreti bilmeden, cennet ve cehennemi anlatanlar, sonuçta hurafeleri yaratmıyorlar mı?

Huriyi görmeden tasvir edenler….Cenneti sadece erkeklere ait olarak tasvir edenler…

Tarikatler….Cemaatler değil mi bizi inanç konusunda karmaşaya sürükleyenler ?

Yeryüzünde bu kadar canlı varken, cennet ve cehennem niye biz insanlara ait olsun ?

Hayvanların davranışları niye İÇGÜDÜ olarak tanımlanıyor da, bizim davranışlarımız niye ZEKA olarak yorumlanıyor ?

Niye biz ayrılıkcıyız? Niye kendimizi fazlası ile önemsiyoruz?

Allah’ın kudretini niye birileri bize anlatıyor? Sanki onlar (tövbeler tövbesi) yaratıcının yakın dostları mı? Bu kadar kudret sahibi Allah; kendisini tanımamız için hacı-hoca takımına niye ihtiyaç duysun?

Ama, ukalalık kabul etmeyin; ben Allah’ı ve onun gücünü bir çok hoca taifesinden daha iyi öğrenmenin, hatta görmenin yolunu buldum ! Ve bu sebeple Allah’a daha çok inanıyor ve daha saf ve menfaatsiz duygularla ona tapıyorum.

Bu yol nedir? Diye soruyorsunuz içinizden kesin!

Çok yakın ve kolay bulunan bir yol bu.

Evlenme programları, abuk diziler izleyeceğinize, BELGESEL kanalları izleyin. Hatta abone olun. Orada bizim dışımızdaki canlıları, hayvanları, bitkileri de göreceksiniz. Onların özelliklerini…yaşam mücadelelerini… Binlerce metre derinliklerdeki yaşam savaşlarını, krater ağızlarında oksijenin zehirlenme etkisi yaptığı canlıları da göreceksiniz. Ve en önemlisi bunları yaradılış sebeplerini anlayacaksınız. Doğanın nasıl bir denge içinde olduğunu anlayacaksınız. İnsanın bu sistem için nasıl bir tehlike olduğunu tesbit edeceksiniz….Tüm bunları planlayan, oluşturan adına ne derseniz deyin GÜCÜN büyüklüğünü anlayacaksınız.

Bu olağanüstü DENGE’yi bozmak için elinden geleni ardına koymayan , sonuç itibarı ile bu karşı koyuşla esasında Allaha karşı geldiğini anlamayan biz insanlar, çeşitli DİN tarifleri içinde ibadet etmişiz neye yarar ?

Hem ALLAH adına yaşıyoruz deyip minnet edeceksiniz; hemde o yüce gücün kurduğu sistemi bozmak için elinizde geleni ardınıza koymayacaksınız! Bir de kalkıp buna İNSANLIK diyeceksiniz !

Bana sorarsanız, CENNET bizim dışımızdaki canlılarlar ile, cehennem ise bu sisteme karşı çıkan bizlerle dolu olacak. Göreceksiniz bak!

Hayvan avlamayı SPOR olarak adlandır; git ondan sonra CUMA namazı kıl! Kendinizi de “Ben Allahın sevgili kuluyum” diye nitelendir !

 

Şu Suudi’ler inanılmaz zeki. Bir tane ŞEYTAN vardı taşladığımız. O şeytanında bir kuyusu. Önce buraya atacağımız taş kesesini 15 dolar ile fiatlandırdılar. Baktılar ki Müslümanların talebi fazla, tek ŞEYTAN bu hizmete yetmiyor; kalktılar, iki ŞEYTAN kadrosu daha tahsis ettiler ki; kuyu sayısı ÜÇ’e çıktı.

Kabe’nin de etrafına öyle muazzam binalar diktiler ki ; kutsal Kabe’ye bile tepeden bakmaya başladık ! Haşmetimize bakın !

 

Sakın öbür tarafta cayır cayır yanarken, sizin ÖZEL kazanınızın altına ODUN takviyesi yapanın, aç bıraktığınız, kötü muamele yaptığınız, tekmelediğiniz sokak hayvanlarından biri olduğunu görürseniz ŞAŞIRMAYIN.

Benden söylemesi.