30 yıl öncesi Muş’tan yola çıktı…

Trenle…

O zaman trenler mevkili..

10 lirası vardı bilet için..

Koridorda yolculuk yaptı iki gün boyunca…

Herhalde bekardı..

Haydarpaşa’ya indiğinde , kimbilir nasıl şaşkın şaşkın bakmıştı ufka ?…

 

Şansını ilk olarak İstanbul’da mı denedi, yoksa direkt olarak Yalova’ya mı geldi bilemiyorum. Sormadım da..

Şimdi Yalova’da ya, önemli olan bu.

 

Onu ilk olarak Gazi Paşa caddesindeki Safalı Yılmaz konfeksiyonun yanında açılan lokantada tanıdım.

Esmer..Siyah saçlı..Simsiyah bıyıkları karayağız bir Muş delikanlısı idi.

Tabii o zamanlar oldukça çıtırdı.

Sessiz..Saygılı…

Mutfaktan pek çıkmadığından ,müşteriye karşı konu mankeni ortağıydı..

Harika yemekler yapıyordu.

Lokanta her öğlen servisinde full dolu olurdu.

 

Her şey ortağının onu yarı yolda bırakıp…

Üstelik yıkıntılar arasında..Amerika’ya gitmesi ile başladı..

Tüm enkazı sırtına yükledi, yoldan vazgeçmedi ; tek başına mücadeleye başladı.

 

Sonrasında Cumhuriyet meydanına taşıdı lokantasını..

Köşede ..Oldukçada kullanışsız bir alanı olan dükkandı..

Esnaf ruhu..

Saygılı tavrı…

Küçük hesapların adamı olmayışı..

Müşterisine verdiği değer..

Hijyeni..

Disiplini..Ve en önemlisi ürünlerinin lezzeti !

 

30 yıl geçti aradan.

Evrim teorisine aykırı ,hiç değişmedi BAHATTİN USTA !

Gene kara yağız..

Gene gür bıyıklı..

Gene yıllara meydan okuyan siyah saçları..

Güleryüzlülüğü ile..

 

Şimdilerde sahnede değil ama, etkinliğini duruşu ile hissettiriyor.

Her sabahın köründe o ,eşi ile evinden çıkıyor, açıyor dükkanını.

Sanki akşama eve gelecek misafirlere hazırlar gibi titizlikle, özveri ile hazırlıyor yemekleriMİZİ !…

 

Kasada çıtı-pıtı bir kız var.

Kızıymış..

Tezgah arkasında da sırım gibi bir delikanlı. Oğluymuş..

Bahattin usta müşteri ile ilgilenirken, onlarla sohbetler ederken, çay içerken sevgili eşi hala mutfakta ; ne olur,ne olmaz diye sanırım. Öyle ya biten çeşit olur..Özel istek olur…

Hatta bazıları (mesela ben ) utanmadan irmik helvası tarifi bile ister !

 

Sanki lokantaya gitmiyoruz da ; Bahattin ustalara eve yemeğe gidiyoruz.

Döner’i harika..

Tandırına, kavurmasına,haşlamasına laf söyletmem..

Dolmaları,karnıyarıkları..

Hele pirinç pilavına..hastayım. Üstüne tandırın suyundan da koydurdunuz mu ,yemeye kıyamazsınız.

 

Ülke krizde..

Ekonomi kötü…

Millette para yok…

Bütün bunlar , Kent Lokantasının kapısına gelene kadar geçerli. Kapıya geldiniz mi nefsinize hakim olma gücünüz kalmıyor..

 

O yel değirmenlerine karşı savaşan Cervantes’in  DON KİŞOT’u gibi.

Kır pidecileri ile…Patates ekmekçilerle , hamburger kültürü ile , etsiz çiğ köftecilerle , yılmadan savaşıyor ve hep ayakta kalıyor…

Kendisi, eşi,oğlu, kızı ile güçlü bir orduya sahip çünkü..Takım ruhu var.

 

İyiki varsın Bahattin Usta…iyi ki Yalova’dasın…

Ne zaman annemin yemeklerini özlesem..Hele irmik helvasını , sana geliyorum.

Aman kendine iyi bak.

SEN BİZİM DAMAK TADIMIZSIN !