Günümüzde bireylerin kişisel duruşları, sadece kendilerini değil, çevrelerini ve toplumları da etkileyen önemli bir faktördür. Değişken koşullar, hızlı dönüşen değer sistemleri ve artan bireysel çıkar çatışmaları içinde; “ikeli, erdemli ve doğru duruşlu olmak” gibi kavramlar, hem kişisel hem toplumsal güvenin inşasında belirleyici rol oynamaktadır. Bu üç kavram birlikte ele alındığında, bireyin hem içsel tutarlılığını hem de topluma karşı sorumlu ahlaki davranışlarını ifade eder.
İlkelilik, bir kişinin yaşamını belirli ilkeler çerçevesinde sürdürmesini ifade eder. Bu ilkeler, bireyin vicdanıyla ve değerleriyle uyumlu olan temel ahlaki doğrulardır. İlke sahibi olmak, geçici çıkarlara göre yön değiştirmemeyi, karar ve davranışlarında iç tutarlılığı korumayı gerektirir. Günümüzde pek çok insan, sosyal çevrenin baskısı veya ekonomik zorunluluklar nedeniyle değerlerinden sapma eğilimindedir. Oysa ilkelilik, bireyin karakter bütünlüğünü muhafaza etmesinin temelidir. İlkesiz bir yaşam, kişiyi savrulmaya ve güvensizlik yaratmaya mahkûm ederken; ilkelerine sadık birey, kararlılığı ve güvenilirliğiyle öne çıkar.
Erdem, kişinin sadece kendi çıkarlarını değil, başkalarının haklarını ve toplumsal faydayı da gözeterek hareket etmesidir. Dürüstlük, adalet, sabır, merhamet, cömertlik gibi nitelikler erdemli olmanın temel bileşenleridir. Erdem, bireyin iç dünyasında bir yücelik taşımasıdır ve bu yücelik ancak davranışlara yansıdığında anlam kazanır. Günümüzde erdemli olmanın zor olduğu sıkça dile getirilir; ancak asıl sorun erdemin sadece sözde kalmasıdır. Gerçek erdem, baskı altında, menfaat çatışması içinde veya bedel ödemeyi göze alarak ortaya konduğunda kendini gösterir.
Doğru duruşlu olmak; bireyin değerlerinden taviz vermeden, baskı ya da tehdit karşısında bile doğruyu savunabilme cesaretini göstermesidir. Bu, etik omurga olarak da tanımlanabilir. Özellikle kamusal yaşamda ya da profesyonel ortamlarda, doğru duruşlu insanların azlığı ciddi sorunlara yol açar. Çünkü sistem, çoğunlukla itaat edenleri ödüllendirirken, hakikati savunanları dışlar. Oysa gerçek liderlik ve toplumsal dönüşüm, doğru duruş sergileyen insanlar sayesinde mümkün olur. Bu tutum, sadece direnç değil aynı zamanda inşa edici bir güçtür.
İkeli, erdemli ve doğru duruşlu bireylerin çoğalması, sadece bireysel ahlakın değil, toplumsal güvenin ve adalet duygusunun da teminatıdır. Bu niteliklere sahip bireyler, hem yöneticilikte hem de sade yurttaşlıkta örnek teşkil eder. Aksi durumda, ilkesiz, çıkarcı ve yönsüz toplum yapıları ortaya çıkar ki bu da kaos ve yozlaşmayı beraberinde getirir. Bugün eğitimden siyasete, aileden iş dünyasına kadar her alanda bu değerlere duyulan ihtiyaç her zamankinden fazladır.
“İkeli, erdemli ve doğru duruşlu olmak”; sadece bireysel başarı veya saygınlık için değil, aynı zamanda sağlıklı ve adil bir toplum için vazgeçilmezdir. Bu üçlü kavram, insanın kendine, başkasına ve yaşadığı topluma karşı sorumluluğunun ahlaki çerçevesini oluşturur. Hayatın farklı safhalarında bu değerleri koruyabilmek ise gerçek bir karakter gücünü ve derin bir bilinç düzeyini gerektirir. Bugünün dünyasında belki de en büyük cesaret, yanlışın karşısında “eğilmeden” durabilmektir.
Erdem, kötülükle iyilik arasında seçim yapabilmek demektir ve bilgili olmadan seçim yapmak olanaksızdır. Bernard Shaw