İNSANLAR
Bizim Gökçedere gerçek bir turizm yerleşkesi.
Bir çay bahçesine oturup çayınızı içerken etrafınızı incelediğinizde, muhakkak önceki günden farklılıklar görürsünüz.
İlk farklılık konaklamaya gelen misafirlerden.
Simalar hep değişiyor. Çünkü kalma süresi biten gidiyor; göremiyorsunuz bir daha..
Yeni rezervasyonlar geliyor..Haliyle simalar değişik..Sorulan sorulara cevap vermekle geçiyor gününüz..
“Market nerede ?”
“Balık yiyebileceğimiz yer var mı?”
“Banka nerede?”
“Şu kebapçı iyi mi?” Bla..Bla..Bla…Gibi.
Yönlendirme tabelası kullanmıyoruz da !
BİTKİLER
Bitki yapısında da değişiklikleri izleyebiliyorsunuz..
Bir önce ki gün aşağı doğru sarkan sakız sardunyasının, bir çiçeğini göremeyebilirsiniz mesela..
Bizim ve komşu otelin önündeki limon fidanlarındaki yeşil limonlarda da eksiklikler sıkça oluyor.
Park otelin önündeki saksıda fışkırmış bir ayçiçeğinin çekirdekli dairesindeki çekirdeklerin yarısının yok olması da sürpriz olmadı bize.
Bizim insanımız, sevgi ile zarar vermeyi bir türlü ayrıştıramıyor.
Sararmaya başlamış, limondan ne istersiniz ?
Hele sardunyadan..Yahu bu öyle bir bitki ki heryerde yetişiyor. Al bir fide dik saksıya koy balkonuna..Olmaz. İlla koparacak. Kopardığı yetmiyormuş gibi birde burnuna götürüp koklamaya uğraşıyor. Ee be mübarek; sardunya kokulu çiçek değil ki!
Çocuklarının yaprakları koparmasını, çiçek sevgisi zanneden mostralık ebeveylerin ses çıkarmamasını da anlamak mümkün değil..
VE SOKAK HAYVANLARIMIZ…
Yazın mahalle kalabalık..
Bir zamanlar beyaz tüylere sahip bir köpek ortaya çıktı..Hayvancağız hasta. Hemde UYUZ. Kaşına kaşına, sanki derisini yüzecek gariban..
İnsana da alışkın.
Gelenlerin çocukları koşup sevmeye kalkıyorlar. Uyuz köpeğe dokunmaması gereken çocuk dururken, kocaman bir “HOŞT !” sesi ile irkiliyorsunuz, ardından da bir tekme..Ciyak ciyak bağıran gariban köpeğin başına patlıyor kabak.
Murat diye bir esnaf kardeşimiz var.
Allahtan o hayvana sahip çıktı..Veterinerden ilaç aldı . Hayvan toparladı kendini. Murat sayesinde kurtuldu. Hem hastalıktan, hem tekme yemekten hem de çirkinlikten kurtuldu. Şimdi aslanlar gibi havlayıp duruyor.
PAŞA
Bizim otele alışkanlık gösteren bir kedi vardı. Tam bir sarman. Adı Paşa. Adını bizim Haydar koydu. Herhalde Haydarpaşa’dan esinlendi. Sokakta yaşayıp da bu kadar sağlıklı bir kedi görmedim. En büyük özelliği sürtünmesi, elimizi ,kolumuzu yalaması..Bu kadar iri olmasına rağmen, bir tane MAFYA kedi var. Ondan yemediği dayak kalmadı. Neredeyse günaşırı otele her geldiğinde bir tarafında yara ile geliyordu.Yaz başından beri ortalıkta görünmüyor. Bazı akşamlar sabaha karşı geliyor. Acele acele kuru mamasını yiyip kayboluyor. Haydar onu en son kaplıcalarda görmüş. Her halde orada kadrolu bir iş buldu. Yine epeydir yok ortalarda.
KIZIM
Geçen kış karşıki otelin işçilerinin camında görüyordum onu. Karnı beyaz harika bir tekir. Belli ki daha henüz reşid olmuş ergen bir genç kız.
O zamanlar Paşa var. Ben tam Paşa’ya mama veriyorum, bu nereden çıkıyorsa çıkıyor, Paşa’ya bir pençe, mamayı alıp arazi oluyordu. Her seferinde erken davranıp kovmaya uğraşıyordum, ama hep o kazanıyordu. Haliyle Paşa’da aç kalıyordu. Derken aramızda bir yakınlık doğdu. Ben Kızım aşağı; Kızım yukarı kendime alıştırmaya başladım. Heyhat, pek de nazlı çıktı zilli.
Tam kendime kızıp duruyordum:”Ulan Hadi, kedinin bile dişisini tavlamaktan acizsin” diye..
Yaz başı Kızım hamile kaldı. Hamile olunca duygusallaştı. Beni kocası yerine koydu ki; kucağımdan inmemeye başladı..Bir gün kayboldu. Karnı bayağı şişmişti. Nitekim yavrulamış. Bende bir merak acaba torunlar nerede ?Üç gün sonra geldi. Dönüp dönüp bana bakıp miyavlayarak beni peşine taktı. Karşıki otelin inşaatına, hatta ikinci kata çıkarttı. Yavrularının yanına ötürdü. Üç yavrusu olmuş. İki dişi,bir erkek. Erkeği hemen boğmuş sanırım MAFYA olan. Diğer ikisini aldık bodrum katta merdiven altına yerleştirdik. Yavruları büyüttü, her aydın kedi gibi, yavrular büyüyünce evden ayrıldılar.
Geçenlerde gene doğurdu. Bu sefer dört yavrusu oldu. Şimdi onları yetiştiriyor.
MAFYA
Gri beyaz renkli bir kabadayı. İnsana alışkın. Ama caddede ne kadar erkek kedi varsa alayını eşek sudan gelene kadar dövüyor. Tam bir psikopat. Kovuyorum, bana içinden saydıra saydıra uzaklaşıyor. Sanırım benim dişiyi kapatmış. Bi onunla arası iyi.
Geçenlerde yeni bir erkek türeci. Simsiyah. Adı ETOO. Benim dişinin yeni sevgilisi sanırım. Araları pek iyi. İki gece önce geceyarısı gibi.. Bir çığlık ortalık inliyor. Mafya, Etoo’yu enselemiş, ölesiye dövüyor. Olay yeri Park otelin duvarı. Duvar önünde koskoca saksılar falan hepsi darmaduman oldu. Sanırım kız meselesi.
FINDIK
Cins ama, cinsini bilemediğim yeni bir köpek atmışlar bizim mahalleye.
Kulakları sivri ve neredeyse kendinden büyük. Üstelik hamile. Sahibi hayvansever(!) hayvan ; herhalde hamile kaldı diye terk etti. Aramız iyi. Geçenlerde ona sütlü ekmek verdim. Çok sevindi. Her sabah kalktığımda, önce Kızım’ın sesini duyup kapıyı açıyorum. Haliyle yanında Etoo. Karşı kaldırımda da Fındık. Oturmuş beni bekliyor. Oda bir erkek arkadaş edinmiş herhalde, iki kişi bekliyorlar beni. Doğurdu doğuracak.. Nerede doğuracak ? Yavrulara nasıl bakacak? Hava buz gibi. Hayvan olmak çok zor bu Müslüman ülkede, hemde çok zor.
TÜRKAN
O da dişi bir kedi. Boş vakitlerinde doğuruyor. Sanırsınız ki sarayda yaşıyor. Ense kulak yerinde neredeyse koyun ebadında. Duvara iki parça mama koyuyorum, nereden çıkıyorsa geliyor, anında yemeğe başlıyor. Kızım’ı dövdüğü için aramız pek yok. Ama beni hiç iplemiyor. En büyük özelliği oturuyor , gözünü kırpmadan bana bakıyor. Sanki hipnotize ediyor. Rahatsız zilli. Bende ne olur, ne olmaz diye bakışlarımı başka tarafa çeviriyorum.Şurası bir gerçek ki; mahallenin en güzel kedilerinden biri. Sanki şirin komşumuz Fahriye abla. Beyaz, sarı,siyah renkli kürkü içinde pek havalı.
İSİMSİZLER
İki boz renk yeni yavru atmışlar. Bir deri-bir kemik ikiside. İnsanlardan kaçıyorlar. Bu genç yaşlarına rağmen bizi yakından tanıyacak tecrübeyi edinmişler. Onlara henüz isim koyamadık.
Evsiz-barksızlar…Açlar…Hava soğuk..
Ama iki kardeş öyle güzel oynaşıyorlar ki; sanırsınız devlet himayesindeler….
DEVLET
Himaye derken bizim belediye geldi aklıma.
Şunlara bir açık bahçe bakım evi açsalarda…
Biz otel ve lokantacılar kalan yemeklerimizi çöpe atacağımıza onlara götürüp versek…
Hem onlar mutlu olsa, hem de biz Allahtan puan kazansak…
Kötü mü olur ?
Zannetmem.
Bakarsınız, onların yüzü suyu hürmetine iki turist daha gelir ekstradan..
Olur mu olur..