Değerli dostlar, bu yazımızda bayramın medeniyetimizdeki yansımalarına özet bir bakış yapacağız. Bayramı, mutluluk, sevinç, neşe, huzur günü olarak biliriz. İslam topraklarında da asırlarca böyle uygulandı bayramlar.
Mutlu bayramların en önemli niteliği bence güvendi. Öyle ki, çocuklar sokağa çıkar ev ev dolaşıp bayramlaşır, hediyeler toplarlardı. Yetişkinlerin bayramlaşma ziyaretleri samimiyet ve çıkarsız, Allah katında sevap kazanmanın bir parçasıydı. Ölmüşler bile unutulmaz ya arife günü veya bayram gününde kabirler ziyaret edilir ve ölülerimize dua edilirdi. Onların emekleri, aile ve çevrelerine katkıları unutulmaz, ölse de vefa borcu olurdu.
Kurban kesenler, o yokluk dönemlerinde bile etlerini paylaşır, ikram ederlerdi. Fakirlik korkusu olmaz, imkan bulamasa da rızkı Allah’ın vereceğine inanır, çare arardı. Eski dönemlerde iletişim imkanları olmadığı için radyodan ve muhtarda bulunan telefona gelen haberler kadar dünyadan haberdar olunurdu. Bunun için geniş çevreden çok bayramlar dar çevrelerde kutlanırdı. Mahalle olarak bayram en küçük ayrıntılarına kadar kutlanır ve bayramdan kapsamlı mutluluklar çıkarılırdı.
Bayramlar aile içi, komşularla ve mahalle bazında kutlandığı için, bayramlarda turistik tesisler kimsenin aklına gelmez, buna ekonomin olarak da imkan olmazdı, bu tür yalnızlaşılmış bayrama kimse özenmezdi. Bayramlar için komşularla beraber hazırlıklar, temizlikler, ev süslemeleri, çocuklara ve ev halkına bayramlık elbiseler alınıp bir karşılama faaliyetleri uygulanırdı.
Namaz kılmayanlar, hatta Cuma namazına gitmeyenler bile, bayramı ıskalamaz, bayram namazını camide kılıp toplu bayramlaşmalarda bulunurlardı.
Çocuklara bozuk para, şeker gibi hediyeler verilir, çocuklar da grup oluşturup elinde bir çantayla ev ev gezip bayramlaşır ve topladıkları hediyeleri en sonunda bölüşürlerdi. Bu kaynaşma faaliyeti çocukları birbirine bağlardı. 
Şehirlerde esnafın ve resmi erkanın da daha değişik kutlama faaliyetleri olurdu. Şehirler küçük olduğu için oradaki esnaf ve bürokrasi de birbirini tanırdı. Özetle Müslümanın bayramları bayram tadında ve formatında yaşanırdı. Bu kuru bir kutlamadan çok mutlu bir yaşam tarzıydı. 
İslam toplumu iletişim araçları, turistik ve ticari geziler, farklı ülkelerde çalışma gibi nedenlerle kapitalist, sosyalist ve materyalist ülkelerin çürümüşlüğü bir medeniyet sanılıp bu medeniyete yönelişler, hayranlıklar, hatta devletin sisteminin de bu hayranlığa göre şekillenmesi sonucu medeniyetimiz buz gibi eridi. Eridikçe yalnızlaştık, içimize kapandık, aile ziyaretlerimiz, bayramlarımız, imecelerimiz gibi özelliklerimizi terk edip çözülme sürecine girdik. Çözüldükçe modernleşme adına namus duygularınız yok oldu. Eskiden açıklık dediğimizde başı açık kadın anlaşılırken, şimdi açıklık yatak kıyafeti ve çıplaklığa dönüştü. Maalesef bunun bir sonrasında açılacak bir yer kalmadı.
Modernleşme; aileleri, akrabaları da vurdu. Onlar da birbirinden koptu. Herkes bireysel yaşamayı hayat tarzı olarak benimsedi. O kadar bireysel ki, en küçük tartışma boşanma ile neticelenip, yuvalar dağılmakta, çocuklar bu yıkılan ailenin enkazı altında kalıp sorunlu bireyler olarak topluma sürülmektedirler.
Çok güzel ve özenilerek peşinden koşulan batı medeniyeti hayatımıza girmeyi başarınca zararların görsek de herkes gelinen afat gibi hayatın şiddetini idrak etsek de, çare üretme konusunda ne aileler, ne de devlet bir çözüm üretememektedir. Herkes yakınıyor, bireysek küçük mücadeleler veriyor, önlemler alıyorsa da sonuç başarılı olduğu konusunda herkes tereddüt içerisinde. 
Öyle ise öncelikle, her birey bu memnuniyetsiz, çözülmeyi teşvik eden, toplumu dağıtan, kardeşliği yok eden, bayramları bile yok eden, ortak faaliyetleri bitiren bu anlayış ve çürük medeniyetin bir bela olduğunu görmek lazım. Sonra da topyekûn bir seferberlik şeklinde mücadele ile çözüme odaklanıp, gayret ederek bu belayı aşabiliriz. O zaman da dünya Müslümanları ve insanlık gerçek bayramına ulaşmış olacak inşallah.