Toplumları farklılaştıran; gelenek, görenek, anane, sportif faaliyetler, sanat oyunları kısaca hayata dair her şeydir. Bu farklılıkların aslında her birinin mantıklı- mantıksız bir izahı, bir hikayesi vardır. Bu hikayeler nesilden nesile iletilerek toplumun hayatta kalması sağlanır.

Biz İslam toplumu olarak, geleneksel kültürümüzde bu değerler manzumesi eğitimle toplumun her katmanında yaşayarak öğrenilirdi. Hamile kalan bir kadın, karnındaki bebeğin ruh halini etkileyeceğine inanarak, yediğine, içtiğine, hoşlanıp, üzüldüğüne, davranışların, kısaca her şeyine dikkat ederdi. Dünyaya getireceği çocuğunun hayırlı ve ruh sağlığının iyi olmasının zeminini hazırlardı.

Doğan çocuk aile içinde, komşularında, mahallede, düğün, dernek, cenaze, törenlerde, okulunda, camisinde hep gördükleri, yaşadıklarıyla öğrenirdi. Bu aslında bir eğitim süreciydi. Yaşanarak öğrenme ve eğitilme süreciydi.

Bu süreçte toplum hep yararlı nesiller üretirdi ve bu hayırlı nesillerin yetişmesi hiç zor olmazdı. Çünkü toplumun tüm katmanlarına sağlıklı ve tezat olmayan davranışlar hakimdi.

Günümüze geldiğimizde tam bir facia dönemi yaşıyoruz. Aynı mahallede oturan, aynı apartmanda, hatta aynı ailede olup birbirine taban tabana zıt yetişen bireyler ve topluluklar peyda olmuş durumdayız.

Aile içinde bile eğitim birliği sağlanamamış, birbirine zıt, ilkesi, değerleri olmayan çelişik bireyler üreten bir toplum haline dönüştük. Artık hamile anneler için karnındaki bebeğin 9 ayını kazasız bitirip doğurma dışında bir hassasiyeti olmayan, doğduktan sonra sokağa salarcasına özel kuralları olmayan, değerlerini önemsemeyen anne babalar ürettik.

Çocuğun ihtiyacı olarak; yeme, içme, sağlığını koruma ve çocuğunun konforunu kaçıracak her engeli bertaraf etmenin en güzel anne babalık olduğunu düşünen bir toplum olduk.

Bu nesillerden oluşan toplumun artık bir hassasiyeti, kuralı, değeri, ahlaki kısıtlamaları, hatta kanun tanımazlıkla yaşamayı başarı olarak gören bir toplum inşa ettik.

Haliyle bu toplumun bireyleri; memursa işini savsaklamayı, özel sektör çalışanıysa verimsiz çalışmayı, üretici ise ürettiği ürünlerin kalitesizini yüksek fiyata satmayı, kuralları çiğneyerek yaşamayı bir başarı olarak gören bir nesil ürettik.

Aynı neslin bireyleri; devletin malını çalmayı, elektrik, gaz, su gibi ücretli hizmetleri çalmayı, vergi kaçırmayı bir marifet sanabilmektedir. Yıllarca verilen emek ve korumayla yetiştirilen ormanları bir izmaritle, bir mangal közüyle, ormanda zevkine yaktığı bir ateşle dağları taşları ateşe verebilen bir nesil üretmeyi başardık. Hatta bu çıkarttığı yangınla sadece ormanları değil, ormanın bitki yapısını, hayvanları, böcekleri, canlı- cansız her şeyini yakan bu sokak insanları, kural tanımaz, sorumsuz, becerisiz, bir kazmaya sap olamayan bu tipler, yaktıkları ormanlarla, söndürücüleri de şehit ettiklerinde TV başında katilliklerini izleyerek oturabiliyorlar.

Böyle bir toplumu dönüştürebilmek için aşırı derecede ağır cezalar ihdas etmedikçe, bu sorumsuzların ıslahı eğitimle mümkün değildir. Çünkü eskiye dönük bir eğitim bile sunsanız buna 150 yıl gerekir. Artık kimsenin eğitim derdi yok. Her birey çalışmadan tüm özgürlük kapılarının kendine açılmasını, başkasının hayatının kendine asla bir kısıtlama getirmemesini talep etmektedir.

Bu nedenle ülke olarak işimiz çok zor. Bu tür sorumsuz hareketlerin faillerini direkt devletin ilgili güçlerine şikayet ederek muhtemel bir önlem alınabilir.