Allah’ın en değerli varlık olarak yarattığı insan asırlar boyunca bu değerini koruyabildiği gibi, aynı şekilde insanlık erdemlerini eritip yok eden ve insanlığının farkında bile olamayan yaratıklar olarak da yaşayanlar olmuştur.

K. Kerim’de insana verilen ehemmiyet başlıklarına baktığımızda;

 Allah insanı cennete yaratmış ve nimetlerini onun önüne sermiştir. Cennette insana melekleri secde ettirmiştir.  İlk insan Âdem A.S. günah işledi ve af dileyince onu affetti, bu lütfunu da bütün insan oğullarına vermiştir. İnsanı yeryüzünde halife yapmıştır. Göklerde ve yerde olanları ona boyun eğdirdi, onun kontrolüne verdi.  Katlanamayacağı yükü ona yüklemedi. Sorumlulukla imtihan edip, şeytan vesvesesi ile sınanır, unutup isyan eder, sonra tövbe eder; Allah da tövbesini kabul eder. İnsanı hür ve saygın yarattı, hürriyetini ve saygınlığını teminat altına aldı. Herkesi birbirine denk kıldı. Üstünlük kişisel ahlak ve Allah’ı tanımayla ölçüldü.  İnsanı Müslüman olarak yaratarak onurlandırmıştır. Bu tarzda insanın ehemmiyetini Kuran birçok ayetlerde bu şekilde yüceltmiş ve ayrıcalıklı kılmıştır.

Ancak insan Kuran ahlakıyla beslenmediğinde sorumsuzlaşması, agresifleşmesi, taşkınlığı, kural tanımazlığı, medeni ölçüleri kaybedişi onu aşağılıkların aşağılığına da düşürmektedir. İşin üzücü tarafı da insanın aşağılaştığının farkında olamayışıdır.

Doğan Cüceloğluna atfedilen şöyle bir alıntı okumuştum.” İlk defa İsveç'te bir kızla tanışıyordum. Muhabbet esnasında kız, sevdiğim filmleri, okuduğum kitapları, gezdiğim ülkeleri ve yerleri soruyordu bana. Ama işimi sormuyordu. Ben alışmışım Türklere adın nedirden sonra ikinci soru işin nedir? Yok abi döndük dolaştık sevdiğimiz yemeklere falan geldik. Hala kız sen ne iş yaparsın demiyor bir türlü. En son ben sordum‚ ‚Ya her şeyi sordun da sen ne iş yaparsın diye sormadın“

Kız dedi ki, ne iş yaptığını sorarsam dolaylı olarak sosyal statünü, kaç para kazandığını da sormuş olurum. Seni maddi ölçeğe tabi tutmuş olurum. Bu ayıptır. Ben paranı, statünü merak ettiğim için değil seni merak ettiğim için buradayım“ dedi.

Yine bir anısında Başka gün yüksek mühendis bir amcayla tanıştım. Ne projeler yapmış.Tüneller, köprüler, havaalanları. Senin yaşında oğlum var dedi. O da mühendis mi dedim. Hayır işçi, duvar ustası dedi. Dedim o nasıl oldu, mühendisin oğlu işçi olur mu? Bizde olsa babam döve döve okutur mühendis yapar. Adam kızdı. Niye öyle diyorsun benim oğlum çok iyi bir duvar ustasıdır. Zorla kötü mühendis olacağına, iyi bir duvar ustası olmasının ne kötülüğü var dedi. Adam gurur duyuyor oğluyla. Bu durumda kendimden utandım.
Birinci örnekte aslında bizim inancımızdaki değerleri bir Avrupalı Müslümana sunuyor Müslüman ise bu duruma şaşırıyor. Rızkın Allah tarafından verildiğini söyleyen bizler, Allah’ın rızık taksimatına güvenmeyip, önce kişinin işini, parasını, zenginliğini, sosyal statüsünü sorarız. Bunu sorarken de yüzümüz hiç kızarmaz, ayıp kelimesi aklımıza bile gelmez. Hele damat adayı ise bu kişi ilk sorumuz da bu ekonomik durum olur. Sonra evlenen çiftleri bu para ve sosyal imkanlar kurtarmaz ayrılırlar. Yani kişinin insanlık kriterlerini üzerinden alıp materyalist kriterlerini önemser duruma gelmiş toplumumuz.

İkinci örnek de çok manidar. Çocuklarımızın ahlakı, insanlığı, manevi değerlerini en arkaya bırakıp, en gelirli mesleklere çocuklarımızın yönlenmeleri için her türlü kursları, ek dersleri, sınavları uygulayarak çok para kazanacak meslekler bizim birinci hedefimizdir. Bu bakış insanca bile olmamalı. Aslınca çocuğumuzun kabiliyeti, ahlakı, terbiyesi bizim birinci önceliğimiz olmalıyken, en son sırada bile yer almamaktadır. Bu ise bizi bu günkü acı sona getirmiştir.  Biz Avrupalıdan daha maddeci, kapitalist duruma düşerken, Avrupa daha insani değerlere ulaşma fırsatını ele geçirmiştir.

Eskiden Atina meydanında güzel elbiselerle satılığa çıkarılan kölelerin yakışıklılığına ve elbiselerine bakarak alıcı bulurlarmış. Yine bir savaşta esir edilen askerler, Atina meydanında köle pazarına çıkarıldığında bu savaşçı, birçok kabiliyeti olan üstü başı dağınık kölelerin alıcısı olmadığını gören Romen Diojen, “İnsanın üzerindeki aksesuarlar alındığında insanın beş para etmediği ne acı bir gerçektir” der.

Bugün kişinin arabası, villası, çiftliği, fabrikası, giydiği markalı elbiseler, oturduğu koltuk, makam gibi arızı sıfatlar üzerinden alındığında insanda ne kalıyor. Toplum içindeki yeri ne durumda oluyor buna bakmak lazım. Bir siyasetçi, vali, bir daire amiri gibi makamlarda oturan insanlar bu makamları terk edince toplumdaki itibarı sıfırlanıyorsa o kişi insan bile olamamıştır demektir.

Parası ve statüsü varken saygı görüp, bu statü ve parayı kaybedince toplumda selam vereni olmuyorsa bu da insan olamamış demektir. Geliyoruz neticede hakikaten İslam’ın kriterlerinin beynel minel ve kıyamete kadar sürecek değerler olduğunu görüyoruz. Bu değerleri aşındırmadan, diri tutmamız gerektiğinin farkında olmamız lazım. Kısaca insanlığımızı kontrol etmemiz gerek.