15 Temmuz Darbe Girişiminin 2. Yılını geride bıraktığımız şu günlerde, FETÖ/PDY’nın Ülkemize, Milletimize nekadar büyük zararlar verdiğini hepimiz çok iyi görebiliyoruz.
250 vatandaşımızın şehit düştüğü, 1000’lerce 2196 vatandaşımızın gazi olduğu bu hain darbe girişiminin ülkemize, insanımıza, geleceğimize verdiği maddi ve manevi kayıpların bedelini ise açıklanamayacak kadar büyük…
Kardeşi kardeşe, arkadaşı arkadaşa, öğrenciyi öğretmenine, askeri ve polisi vatandaşa düşman eden bu terör örgütünün binlerce yuvayı perişan ettiğini, binlerce insanın hayatını kararttığını, binlerce insanın suçsuz yere; cezaevlerine mahkum ettirdiğini, mesleklerinden kopardığını gördük.
FETÖ/PDY’den yargılanan birçok vatan haininde, duruşma salonlarında, şehit ailelerine, duruşma hakim ve savcılarına yaptıkları saygısızlıklara da tanık olduk.
Tabanı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet içinde olduğu açıkça görülen FETÖ/PDY’nın suçsuz, günahsız insanlara verdiği zarar küçümsenmeyecek kadar fazla…
Çok çok iyi tanıdığım, ülkesine, milletine, bugünün gençleri yarının büyükleri öğrencilerine olan sevgisi, mesleğine olan saygısı ve 10’larca başarılı projeye imza atmış, mesleğinin duayeni bir öğretmenin nasılda suçsuz yere bir hayattan koparıldığına tanık bir gazeteciyim.
Çok sevdiği mesleğinden kopuk, gönlü kırık, eve mahkum, suçsuz ve günahsız genç bir öğretmenin haykırışlarıdır bunlar;
Bir varmış bir yokmuş...
Bir öğretmen varmış...
Metruk bir tiyatro sahnesiymiş meğer...
Kostümleri maskeleri aksesuarları olan bir masal ülkesi anlatısıymış yazımın ve yazgımın karıştığı yer... Her şey bir temsilden,bir okul müsameresinden ibaretmiş.
Krallar,dilenciler ve elbette ki soytarılar yarışırmış orada.
Geç anlamışım...
Gerçekliğin ve insanlığın tozlandığı koridorlarda koşturmuşum yıllar yılı.
Bir hayalmiş her şey...
Düşlerin karabatağına saplanmışım...
Adıma gelen bir edebiyat dergisinin bile geri çevrildiği o yerde kurulmuş meğer idam sehpam.
Aldanmışım...
Yalnızmışım,ağırbaşlı hüzünleri boynuma astıkları o günden beri...
Sözcüklerim delik deşik, yüreğim çıplak; orta yerinde kalmışım insancıkların...
Meğer sonbahardan önce gelirmiş kış, yakarmış kar soğuğu nefesleri dostlarımızın...
Üşüyorum...
Bir varmış bir yokmuş...
Bir öğretmen varmış...
Ve işte o öğretmen yani ben, o kahreden KHK'lardan biriyle işimden atıldım. Sadece işimden değil; apartmanlarda komşuluktan, çocuğumun okulunda velilikten, pazar yerinde müşterilikten, dostluktan, arkadaşlıktan hatta Facebook'tan bile atıldım.
Küçük bir hikayem var elbette benim de. Her bir cümlesi yılan olup kafamın içinde gezinen, acı ısırıklarıyla durmadan beynimi kemiren bir hikâye...
Ben hiçbir terör örgütüyle irtibatlı olmadım. Olamam da. Çünkü ben devletimi baba, vatanımı ana bildim. Çeşmelerini yudum yudum, denizlerini dalga dalga sevdim memleketimin. Ekmeğini yedim, suyunu içtim, kutsal bir kitap gibi yüreğimin en yücesinde taşıdım memleket sevgisini. Bayrak şiirlerini, toprak şiirlerini en gür sesimle okudum derslerimde.
Şu malum sendikaya hasbelkader girmiş olmam ki o vakitler yasal herhangi bir engel yoktu. Sonra da hiçbir faaliyete katılmadığım için istifa etmeme rağmen memuriyetten atılmamı hangi vicdan kabul edebilir?
Hangi vicdan, özel kurumlarda da işe bulamayan insanların, onların yavrularının "ağaç kabuğu kemirmesini" kabullenebilir?
Hangi vicdanı sızlatmaz, açlığa terk edilmiş olmak? Sızlatmaz mı vicdanları, itibarlıyken itibarını kaybedenler, yardım ederken evvelce yardıma muhtaç hâle gelenler?
Hangi vicdan devletin en büyüklerinin bile göremediği hatta gaflete düşüp bu ihanet şebekesine devlet eliyle yardımcı olurken, yanılırken, bir öğretmenden yanılmamasını bekleyebilir?
Siz, "Muhterem Hocam"diyenler,"Gel artık bu hasret bitsin!"diyenler, Türkçeyi bütün dünyaya tanıtan hizmet hareketine destek konuşmalarını gözyaşlarıyla yapanlar…
Size ait faturayı bana ödetseniz de gece gündüz yaptığı işin hakkını vermeye çalışan bizleri bir gece yarısı hiç düşünmeden değil işinden, arzın dışına da atsanız. KHK ile atıldığım yerin karanlığından gündüze ulaşmak imkânsız gibi görünse de, hayata ucundan dahi tutunacak gücüm ve cesaretim yok gibi görünüyorsa da, bu memleketi sevmeye devam edeceğim.
Irmağıyla, toprağıyla, hatta kirpisi, sincabıyla...
Vatanımdan başka gidecek yerim yok...