Ahlaklı olmakla Dindarlık bağlantısı konusunu  en  iyi kendisinden dinlemiştim.

Seccade dindarlığı değil bizim dinimiz derdi.

Ve bu yönüyle mabedlere hapsedilmiş bir caminin dört duvarı arasında kalmaya mahkum edilmiş bir ibadet anlayışını sorgulamak gerekiyor demişti.

Dindarlığın yaşanan bir realite olduğunu ve mutlaka hissedilmesi gerektiği gerçeğinden hareketle, Ahlaki faziletlerin bir fiilin sonucu olarak gerçekleşebileceğini söylememiz gerekiyor.

Ahlak bir hareket ve fiildir. Yani  sonuçtur.

Eylem yoksa bir Ahlaki tavırdan sözedilemez.

Zira,eyleme yansımayan veya dönüşmeyen niyet ve düşünce gerçek anlamda bir Ahlaki tavır olarak değerlendirilemez.

Yaşadığımız paradosk( çelişki)de biraz bu anlayışla ilgilidir.

Düşüncemizi niyetimizi pozitif yönüyle eyleme geçirme konusunda bir ağırdan alma ve üşengeçlik hatta ciddi ihmal içinde bulunma halimizdir bu paradoksal tavır.

Dini hayatımızdaki unsurların hayatın içinde hissedilmesi, bir Ahlaki meziyete ve sonuca dönüşmesi konusunda ciddi çelişkiler yaşıyoruz.

Sadece geleneksel kültürel bir fanteziymiş gibi algılanan budurum hırıstiyanlığın ruhbanlık anlayışını çağrıştıran bir görünüme dönüşmemelidir.

Dinin Ahlak boyutuyla yaşanmaması meselenin sadece ritüeller yani sadece belli zamanlarda yapılan belli ibadetş ekilleriyle sınırlı tutulması konusu günümüz müslümanının da sıkıntılarından biridir kanaatimce.

İşte Dindarlıkla Ahlaki tavır, davranış ve eylem arasının nasıl açıldığı konusunu çok yetkin ve ehil bir ağızdan dinlemiş ve okumuş olmakla bu konudaki kanaatimi pekiştirmiş oldum.

Sözü sayın Hocamız Ali Bardakoğlunun kendisine bırakalım ve yaptığı bir konuşmadan alıntıladığım kısmı sizinle paylaşayım

‘‘Kur’an-ı Kerim son dönemde, her bi rharfinde binlerce mananın gizli olduğu bir şifreler kitabı olarak algılanmaya, anlatılmaya başlandı. İslam dinini gizemli bir din, Kur’an-ı Kerim’i şifreler kitabı olarak sunmaya başladığımız vakit bir şifre çözücüye ihtiyaç olur. Kendiliğinden şifre çözücüleri besler ve ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Aslında şifre çözücüler kendilerine zemin hazırlamak için Kur’an-ı ve dini böyle sulandırır.(Günümüzde bazı şarlatanların farklı medya kanallarında yaptıkları gibi vb.)Halbuki bu din Allah'ın bize hitabıdır ve hiç bir aracıya ihtiyaç hissettirilmemiştir. Bu din, din adamlarına, ulemaya, evliyaya, saçlı sakallı insanlara gelmiş değil, bu din bütün insanlığa gelmiştir. Açın Kur’an-ı bakın her sayfada bunun mesajını bulacaksınız. Allah doğrudan bize hitap eder. Ama Kur’an-ı Kerim’i böyle her şeyin içerisinde bulunduğu şifreler kitabı gibi sunmaya başlayınca Kur’an ile aramız açıldı. 'Kur’an'a göre' diye yapılan konuşmalar da başlı başına büyük bir sıkıntıdır. Kur’an ayetlerimizi karşımıza alıp ona adeta silah zoruyla her arzu ettiğimizi konuşturma çok kötü bir yol oldu. Adeta Kur’an-ı önümüze siper yaparak kavgamızı yapmaya başladık. Bugün radikal örgütlerin yaptığı da bunun devamı bir davranış. Bir ayeti kesip alıp, slogan yapıp arkasına sığınıyor. Öyle seçeceksen Kur’anda çokşey var.‘‘ Diyor ve devamla şöyle bitiriyor

"Günümüz insanı 'dindar ahlaklı olmayabilir' diye düşünebiliyor" "Geçenlerde bir hocamız alan araştırması yaptı ve bir soruya çok canım sıkıldı. Soru şuydu: 'Dindar olmak ahlaklı olmayı gerektirir mi?' Cevap verenlerin yüzde 80'i 'hayır gerektirmez' cevabını verdi. Teorik entelektüel olarak doğru olabilir bu cevap. Cevap verenler Kant'ı okuyarak değil hale bakarak cevap veriyorlar. Bu vahimdir. Bu soruya bir Müslüman ülkede 'hayır efendim bir insan dindarsa(yani kendisini o şekilde tanımlıyor ve tarif ediyorsa)ahlaklıdır' denilmesi gerekirdi. Müslümanlıkla ahlak birbirinden hayli ayrıldı. Günümüz insanı 'dindar ahlaklı olmayabilir' diye düşünebiliyor"

 

 

(Ali bardakoğlu   /http://www.dinihaberler.com/diyanet-haber/prof-dr-ali-bardakoglu-kuran-ile-aramiz-acildi-h112927.html)

Ahlakı müzelik bir erdemler manzumesi olarak gören bakış açısıyla sorunumuz vardır.

Bütün bu değerlerin güzelliklerin mutlaka toplum bünyesinde hissedilmesi konusunda ciddi görevler üstlenmiş( kurumsal ve kişisel) olanların asla kaçamayacakları  bir sorumluluk alanıdır bu.

Bizler hatalı kusurlu ayıplı insanlarız beşeriz, masum değiliz.

Ancak böyle olmamız Bu konuda bir şuur ve bilince doğru adım atmayacağımız anlamına gelmez.

Islah olmak, düzelmek tevbe etmek daha iyiyi ve doğruyu talep ederek insani kemal noktasına doğru yol almak Kuranın ve sevgili peygamberimizin tavsiyelerindendir.

İnsan değişir değişmeyeceğini düşünmek Kuranın dinin bu anlamdaki tavsiyelerine itibar etmemek anlamına gelir.

 

‘Can çıkar huy çıkmaz‘‘ tekerlemesi bizim bu konudaki aymazlığımızın ve sorumluluktan kaçışımızın parolası olmuştur adeta.

Evet can  çıkmadan da huy değişir…

Bunun için sağlam bir irade gücüne ve sorumluluk bilincine ihtiyacımız vardır.

Ve sözümüzü bağlarken son  olarak diyebiliriz ki;

‘’Kıyamet gününde terazide en ağır gelecek ve itibar edilecek değerin Ahlaki davranışlar’’olduğunu dile getiren sevgili peygamberimizin yaşadığı hayat bu anlamda en kıymetli örnek olmalıdır.