Evinizde, iş yerinizde yakın arkadaşlar ya da ailenizin için de sizi zorlayan insanlar yok mu? Sizi kendinizle çatışmaya zorlayanlar… ‘Bazen bu tür insanlardan uzak durmak gerekir’, diye düşünebilirsiniz. Düşünseniz bile bu çokta mümkün olmaz.

Kaçamayız, kurtulamayız, hoşça kal diyemeyiz. Gitmekle kalmak, sevmekle nefret arasında, ipteki bir boncuk gibi bir sağa, bir sola, gider geliriz.

Kimi zaman onlara duyduğunuz öfke, bir ateş olup tüm hücrelerinizi yakar, dilinizden nefret akar. Kimi zaman sonsuz bir pişmanlığa bulanırsınız. Bu hayat gerçekten acımasız... Bazen düşünüyorum da neden çok ağlayıp az gülüyoruz?

 Acaba öylemi programlandık? Dünyaya gelirken ağlamaya ve ağlatmaya mizacımız her daim daha mı yakın?

Haber programları izliyoruz, kan, gözyaşı, savaşlar, gasp, hırsızlık… Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Bazen anlam veremiyorum. Gözümüzdeki yaş, yanağımızı yıkamadan duramıyor. Haksızlığa uğramak veya haksızlık yapmak, öğretilmiş ya da öğrenilmiş bir öğretimi bilmiyorum.

Kapan kapana dünyası anlayacağınız. Dünyaya tertemiz pak gelirken, neden bu kadar kirlendik ya da kirletildik anlam vermek zor. Bazen kendi küçük dünyanıza sığınmak istersiniz orada bile rahat bulamazsınız.

Velhasıl mücadele etmek zor, hayallerinizin pembeliği de olmasa; bir gün ama bir gün diye sıkıca sarıldığınız umudunuz olmasa, gerçekten yaşamak için bir çabanız kalmayacak.

Size minik bir hatırlatma yapmak istiyorum. Geçmişte yaşadığınız hatıraları yâd ettiğinizde ya o günkü mutluluğu yaşar tebessüm edersiniz ya da aynı hüznü hissedip gözleriniz dolar. Bunu unutmadan mutlu anlara ve mutluluğa olan inanca sahip çıkmak gerekir.

Allah bir yandan alırken, bir yandan verirmiş. Gözyaşı akarken tebessümü de unutmamalı. Hayattan öğrendiğim tek şey var. Kimseyi değiştirmeye çalışmadan, olduğu gibi kabul etmeyi başarmalı ya da kendinizi ve karşı tarafı yormadan sesiz bir hoşça kal diyebilmeli. Siz ne dersiniz?