İslam dinimiz bize çalışmayı, üretmeyi, topluma yararlı insan olmayı tavsiye eder, hatta şart koşar. Bu yapacağımız çalışma ve fedakarlıkları da sırf Allah razı olsun diye yapmamızı ister. Eğer bu amaçla yaparsak, bunlar ibadet olur ve Allah katında dünya ve ahirette ödüle dönüşür bu davranışlarımız. Aslında bu inanç çok ulvi ve emsali olmayan bir inançtır.

Bu inanç, nice savaşlarda şehit olmayı, malını harcayarak hayır kurumları, vakıflar kurmayı, fakir ve yoksulların elinden tutmayı, aldığı görevi canhıraş bir şekilde yürütmeyi, toplumda en yararlı insan olma azmini geçmişte bize sunan yegane enerjidir.

Bu hafta Gençlik Spor müdürümüz Salih Kılıç’ı ziyarete gittim. İlim Yayma Cemiyeti olarak. Sohbet esnasında bir anısını anlattı. Dedi ki, ben ilk öğretmenliğimi Ağrı’da bir köyde yapmıştım. Köyün imamı yoktu. Benim dini bilgim olduğunu bilen köyden biri bir Cuma günü okula gelip, “Hocam cumayı kıldıracak kimse yok, siz kıldırır mısınız?” Ben de ders bitince öğle istirahatinde gelirim, biraz bekleyin deyip, dersten sonra cumayı kıldırdım. Ama garip olan, beni namaza çağıran camide yoktu.

Namaz bitince köydeki muhtarın evinden beni çağırıyorlar, “hocam telefonun var acilen gel” diye. Milli Eğitim Müdürlüğünden acil gelmem istendi. Ben de gittim. Meğer beni Cumaya çağıran zat, atına binip müdürlüğe şikayete gitmiş.

Milli Eğitim Müdürümüz, “Sen yeni öğretmensin, davranışlarına dikkat et, böyle riskli işlerle uğraşma, sen öğretmensin… gibi nasihatlerde bulundu bana. Ben de öğretmenliğimde aksattığım bir durum yok. Köylüye Cuma da kıldırdım, bunda garip ne olabilir gibi bir diyalogla ayrıldım, diye anlattı.

Müdürümüzün bu anlattığı olayın türevlerini ben de imamlığımda kerelerce yaşadım. O dönemlerde bunları yaşamayan belki de yoktur. Bu hikayeyi niye anlattım?

Bu ülkede 70- 80 sene bu psikoloji ile vatandaş ve devlet hep karşı karşıya gelmiştir. O zaman birçok idealist kişi, ülkesine, vatandaşına, bulunduğu görevde en güzel hizmeti nasıl yaparım, aldığım maaşa bu fakirleşmiş, açlık mücadelesi veren halkın bir hakkı geçmesin diye hesabını yapar ve azimle çalışırdı.

Bir öğretmen veya imam, köyün elektrikçisi, sucusu, kavgaları sulh eden akil kişisi, halkı aydınlatan, şehirden yeni haberler getiren, çocuklarının geleceğini kurtaracak kurtarıcılar olarak görülürdü. Öğretmen ve imam da bu beklentinin üzerinde fedakarlık gösterir ve köyün veya şehrin parlak yıldızları olurlardı.

Ama bu fedakarlık, vatan ve din sevgisi aynı devletin içindeki ceberut idareciler, münafık vatandaşlar tarafından da sabote edilirdi. 80 yıl bu idealizmi öldürmek için devlete sızmış ceberutların mücadeleleri bizi bu günkü sonuca getirdi.

Bu gün ne oluyor?

O canhıraş çalışan memur, imam, öğretmen, doktor vs. yok artık. Şimdi neredeyse her birey, önce kendi çıkarları, rahatı, çalışmadan kazanma hesapları, başkasının emeğine çökme, entrikalarla zenginleşme gibi Allahu Taalanın gazabını kazanacak ne varsa onu talep eden bir topluma dönüştürüldük.

Kimse görevini yaparken, kazanç elde ederken devlet malı, millet hakkı gibi bir hassasiyet taşımaz hale dönüşmüş, devletim deniz malının yemekle bitmeyeceğine inanan yağmacı bir toplum oluşturdu bu zihniyet.

Daha acısı, bu zihniyeti beyninde barındıran kafalar en çok şikayetçi olan, ağlayan, sızlanan, yedikçe karnı büyüdüğü için doymayan, doldurulamayan bir ambar gibi olmuşlar. Maaş aldığı yerden her ay iki kat maaş artışı yapılsa, ben bunu hak ediyor muyum, bu aldığım karşısında ne veriyorum sorusunu bile düşünmeden, “Benim hakkım bu değil, bana az veriyorsun” diyen bir toplum.

Aslında böyle bir toplum devleti çökertmek için yeterli. Başka düşman ve savaşçı, işgalcilere gerek yok. Bu yağmacılar girdikleri her yeri yağmalayan haramilerden farklı bir şey değiller.

Sonuç olarak şunu söyleyip sohbetimizi kapatalım. Aslında içinde bulunduğumuz sistemin ürettiği bu defolu toplumun düzelmesi yine sistemin düzeltilmesi veya değişiminden geçmektedir. İslami normlar, ahlak kuralları, Allah rızası ve korkusu gibi değerlerin var olduğu toplumda polise, silahlı güvenlikçilere bile gerek olmaz. Biz bu toplumu yeniden inşa edip, gayretli, samimi, kendi çıkarını son sıraya koyan toplumu yeniden inşa etmek durumundayız. Kurtuluş isteyen bu ipe sarılması lazım.

Hoşça kalın…