Altında ezildiğimiz kusurlarımız günahlarımız belimizi büker.
Vicdanımız bağırıp çağırır geceleri.
Darmadağın zihinlerimiz.
Tarumar olmuş insanlığımız.
Müslümanlığımız mı?
“Biz bize yeteriz düşmanlıkta” kıvamında.
İyilik kalesinin burçları harap olmuş.
Sevgiyle yaratılmış kalplerde, kin,nefret, yuva yapmış.
Zihinlerde şehvet dalgaları muhkem duvarları örselemekte.
Ezanlara sağır kesilmiş kitleler…
Cenazeler, bir anlık irkildiğimiz,sarsıldığımız hakikat dersleri olmaktan uzaklaşmış gibi.
Merhum Akif’in ifadesiyle
“Dişsiz mi bir insan onu önce kardeşleri yerdi”,misali.
“Kazığı en yakınlarından yemek”alışkanlık mı oldu ne?
Birbirini alabildiğine kandıran, dolandıran “Müslüman”lar.
Ve, Ümmetin kardeşliği ülkümüz,arzumuz, sevdamız
Yine Akif’in deyimiyle
“Galiba göklerde”…
“Canavarca hislerle”ortalıkta dolaşan insana benzeyen Mahlûklar.
Yarın kimin işini bitirsek diye plan kuran şeytanın kulları.
Hayata veda iyilik Melekleri.
İyilik için kötülere ve kötülüklere meydan okumuş
Hakiki Müminler…
İstikbali ahiret kabul eden “isimsiz” mücahitler.
“Ben ardımdan söylenecek bir Allah razı olsun cümlesinin peşindeyim evlat”
“Ardımdan okunacak bir fatihanın talibiyim”
“Derdim bu benim.” diyen babacan Mehmet Vasfi Hocalar..
Buna samimiyetiyle şahitlik eden Fatma anneler..
Şimdi ahretin kutlu misafirleri.
Sadece bizden bir adım önden gittiler.
İnsanlık adına iyilik adına, ümitle ümitsizlik arasında defalarca gidip geldiğimiz günümüzde.
Arkalarında bıraktıkları “vefa ve samimiyeti”
Hasretle anıp teselli bulacağız…