Zamansız kopuşlar,

Zamansız ayrılıklar iz bırakıyor.

Alışmak sancılı oluyor.

Kâbuslar, duvarlar gibi çöküyor üzerimize bazen.

Rüyalarda görüşmek için ise, duaya dönüşür uyumak.

Daha yaşanacak günler var derken, kaderinde üstünde bir kaderin tecellisi ile karşılaşmak.

Bir gün yeniden buluşmak arzusunun esrarlı bir teselliye dönüş hali.

Zamansız kopuşun ıstırabını anlamanın acziyle…

 

 

 

 

Anneler gitsede geride kokuları kalırmış.

Rabbim almak için vermez, vermek için alırmış.

Bu,

Her mahrumiyetin içinde bir ferahlığın, bir hikmetin, bir sevincin kodlandığına olan imanımızın bilgisidir.

Bazen derdiniz şifanız, mahrumiyetiniz (manevi)kazancınız oluverir.

İhtiyacın büyüklüğü kadar bir bedelin ruhumuza iade edilmesidir bu.

 

 

 

Alışına da verişine de imanımız tamdır.

İsyan  yok  annem,

Hikmetinden sual olunmaz Mevla’nın.

 

Bir bebeğin kulağına okunan ezan.

Bir nikâhın pırıltılı gürültüsü

Bir cenazenin sessiz, ama sarsıcı ikliminde…

Hayat yinede devam ediyor.

Herşeye rağmen akıp gidiyor,meçhul sonumuza doğru…

Akıbetimizin bilgisinden mahrum…

Sırlı ve hikmetli sonumuzdan habersiz işliyor ömür takvimi…

Bunu bilerek yaşamak ise iki kere gerçek.

 

 

 

Anne…

Sensizlikle başladı benim depremim.

Öksüz kalışımın beni üşüttüğü bir bahar gecesinde,

Sensizliğimin hicran yarası kanadı yine.

Aklımda kalan son karenin üstünden kırktan fazla yıl geçmiş.

 

Ama bugün ben hala bıraktığın gibiyim..

Bugün gidişine ağlayan yorgun gözlerimle baktım resmine.

 

Ortasından kırılmış, siyah beyaz fotoğrafından sordum seni.

 Teyzemin kucağından sana elveda derken, ağlamaklı halimle etrafta olup bitenleri anlamaya çalışma çabası ile yorgun.

Kırağı görmüş, ayaz yemiş, çiçekler gibiydik senden sonra.

 

Hep söz verirdim kendime..

 

Sulu gözlü bir anneler günü istemiyorum diye.

Olmadı.

 

Cennetin yamaçlarına yakıştırdım seni hep.

Dualarımı bir küçüğün iniltisi gibi mırıldandım.

Bir yerlerde ve bir gün kavuşma heyecanıyla yolladım Fatiha’mı.

 

Sensizliğin kırk beşinci yılında,

Burukluğun sebebi sendin, hüznümün adını sen koydun.

Adının dilimizde  “çiçek” anlamına geldiğini öğrendiğimde

Ektiğim çiçeklerin, kabrinde neden bu kadar canlı ve gürbüz kalabildiğini anlamış oldum.

 

 

Buluşmak ahirete kaldı annem.

 

Bir evlat pir olsada hani, muhtaç imiş anasına

 

Bir mayıs gecesi üşüyorum yine.

 

 Sana hediyem sonsuza kadar sürecek bir vefa ve sevgiyle sarılıp sarmalanmış bir Fatiha olsun.

 

Eminim ki sende özlüyorsun annem.

Zaten, sadece sen özlüyorsun…

Başkalarının özlemine benzemiyor seninki.

Emsalsiz şefkatinle bekliyorsun.

Biliyorum.

İnanıyorum.

 

 

Annelerinin kıymetini bilmeyenler,felaketlerine isim bulsunlar derim.

Hayatta ise koşa koşa gidin ve dizine koyun başınızı, sesini duyun,

 

‘’içinizde saklamayın sevginizi”

“Anne” diye haykırın.

Ayaklarının altına serilen cennetin kokusuna  koşun.