Dünyanın en sevimli kelimelerini sayın diyen olsa neleri sayardık acaba?
Bence öne çıkan kelimeler; mutluluk, huzur, sevgi, saygı, zenginlik, sevinç vs. olurdu sanırım. Tabii ki bu kelimeler özellikle iç dünyamızı rahatlatan kelimelerdir.
Mutluluk ve huzur gibi kelimeler belki de hayat amacımızın temel taşları. Mutlu olamayan insan karamsardır, üzüntülere boğulmuş, daima kavgalarla boğuşur iç dünyasında. Peki mutluluğu ve huzuru getiren nedir?
Bu soruya da herkes iç dünyasına ve bakış açısına göre cevap verir. Ama asıl bu kelimelerin en iyi tanımını yapanlar, hayatında etrafına neşe saçanlar yaşayarak bunu ispat ederler.
Bu işin ilmiyle uğraşanlar da bir çok önerilerde bulunurlar, ama başta kendileri önerdikleri mutluluğu bulamamışlardır. Bu durumda neşeli olan insanların hayatını incelemek en güzel sonuç ve en doğru yöntem olduğunu gösterir. Parayla mutluluğu ve huzuru arayanlar, çok zenginleştiklerinde gittikleri yolun yanlışlığını görür. Dünyalık nimetler, bitmeyen talep ve beklentiler, geniş imkanlar da insanlara huzur vermediğini çevremizde gördüğümüz gibi dünyada da görmekteyiz.
Aslında insan çevresindeki bir solucanı inceleyerek, ondaki yaratılış harikasını görüp kendiyle kıyaslaması bile insanı tek başına mutlu etmeye yetmez mi?
Solucan olarak da yaratılabilirdik. Yerde sürünen, taşların altındaki rutubetli toprağa sığınan, güneşe asla çıkamayan, toprak gibi tatsız bir besinle beslenen, düşmanından korunamayan, kaçamayan, terde sürünen bir varlık.
Biz solucan olsak nasıl bu hayata alışırdık?
Bir ağaç olsaydık ne olurdu?
Bir toprağa sabitlenmiş, 5 santim yerini değiştiremeyen, acıktığında, susadığında bir insanın bir kova suyu olmasa, bulutlar bir su boşaltmasa, ölümle pençeleşen ağaç. Rüzgarla pençeleş, güneşin sıcağına direnen ağaç. İnsanlar dalından meyveni alır, dalını kırar veya budar, dallarına çıkar, dalını kırar, kabuğunu soyar, hatta canı isteyince dipten keser, hayatını sonlandırır. Ne savunmasız hayat. Ne kadar bağımlı ve sıkıcı bir hayat. Ben ağaç olsaydım ne olurdu?
Her yaratığı bu şekilde kıyaslayabiliriz. Asıl önemli olan insan çevresindeki her şeyin bir harika olduğunu, bu harikaları keşfetme ve farkında olup ders alması gerektiğini kavraması gerekir. Okyanustaki balığın kendisi için suyun ne kadar önemli olduğunu anlamaması ne kötü bir durumdur. Sahip olduğumuz en küçük nimet bile eğer anlarsak bizim için çok önemli bir harikadır, mutluluk ve huzur kaynağıdır.
Her şeyin ötesinde huzuru bize sunan, huzur imkanlarını önümüze serdiği halde bu nimetleri görememek, ağlamak, sızlanmak, yandım- bittim demek bizim çapsızlığımızın ifadesidir.
Filistin halkı aslında tüm dünyadaki mutluluk tezlerini yerle bir etmiştir. Evi yıkılıyor, annesi babası enkazda kalıyor, ailesi ocağı sönüyor ama çocukları bile bu olaylar karşısında sabır ve metanetini kaybetmeden, Allah’a şükrediyor, ölenlerin cennete nail olma şerefine eriştiğini belirtip huzura eriyorlar.
Aslında bizler etrafımızda binlerce huzur kaynağı ile kavgalaşıp, huzuru kendimiz uzaklaştırıyoruz. En küçük nimetle huzur bulanları görebilmek, onlar gibi olabilmek, bitmeyen talepler yerine, var olanlarla huzuru yaşayabilmek önemli bir meziyet ve karakterdir.
Allah hepimize bu karakteri nasip etsin.