Okuma yazma bilen herkesin tanıdığı bir kitap karakteri var: Peter Pan. 1900’lü yılların başında,
Sanayi Devriminin hemen ardından, çocukların iş gücü olarak görülüp, fabrikalarda, sokaklarda ve bacalarda bizzat fırça olarak çalıştırıldığı İngiltere’de ortaya çıkmış.
Yazar, kaybolan çocukları, nihayet çocukluklarını yaşayacakları, oynayıp gülecekleri ve hiç büyümeyecekleri bir yerde hayal etmiş. ‘Olmayan Ülke’
Üzerine tezler yazılması gereken, her sayfası ayrı inceleme konusu olan bu güzel kitabın Türkçe kısaltmalarından pek çoğunda, bence kitabın özü olan, bir bölüm çıkartılmış. Peter Pan’ın Wendy’i Olmayan Ülke’ye getirdiği ve uçmayı öğretmeye çalıştığı bölüm. Üzerine dökülen peri tozuyla bir süre uçabilen ve sonra yere çakılan Wendy’e, ‘uçabilmek için kendi mutlu düşünceni bulmalısın’ dediği bölüm.
Psikolojinin bir disiplin olarak kendini geliştirdiği, deneylerin yapıldığı ve artık sosyal bilim olarak kabul gördüğü uzun yıllar sonrasında, bu alanda çalışan değerli insanlar motivasyonu ikiye ayırmışlardır.
Dış motivasyon, iç motivasyon. Dış motivasyon, adı üstünde, dışarıdan gelen bir etki ile bir işi yapma isteği. Para. Ödül. Ceza. İç motivasyon ise sorumluluk bilinci, doğru olduğunu düşünme, sözünü tutma, paranın satın alacağı yaşam biçimi.
Parayı istemek ile paranın satın alacaklarını istemek arasında çok büyük fark vardır. Bazı insanlar sadece parası olmasını ister. Bankada parasının olmasının, gayrimenkul sahibi olmayı, kiralarını toplamayı. Bu para onların hayatında, sadece kendilerinin bildiği bir rahatlama hissinden başka bir şeye yaramaz. Bazı insanlarsa paranın satın alabileceklerini ister. Kimi lüks bir yaşam, kıyafetler, mücevher ve arabalar hayal ederken, kimi para için çalışmak zorunda olmamayı ister. Para için çalışmak zorunda olmamak demek, istediğin işi yapmak demektir ki bu aslında bir işin yapılabilecek en verimli halidir.
Araştırmacılar yine ortaya koymuş ki dış motivasyonla hareket eden insanlardansa iç motivasyonla çalışanları çok çok daha verimli.
Ülkemiz koşullarında, normal şartlar altında çalışmadan rahat bir yaşam sürmek, biz normal insanlar için mümkün değil. O halde yapılması gereken hangi işi yapmaktan mutlu olduğumuzu bulmak. Hadi bizden geçti diyelim, çocuklarımız için bu yolu açabilmek. Sadece spor yaparken gözlerinin içi gülen bir çocuğu, ille de öğretmen ol diyerek zorlamamak. Sosyal bilimlerde, Türkçe de susmak bilmeyen bir çocuğu derece yapsın diye fen lisesine göndermemek.
Eğitim sistemimizde var olan pek çok eksikliğin başında bu geliyor bence. Yetenek ve istek doğrultusunda eğitim. Sadece yetenek de değil, bir alanda yetenek sahibi olmak da tek etken değil, yetenekli olduğu alanda çalışmak istiyor mu insan?
Ama bizim bu soruyu ne kendimize ne çocuklarımıza soracak vaktimiz yok. Aileleri tarafından zorla bu mesleğe yönlendirilmiş (istisnai durumlar hariç) pek çok öğretmenin de bunu tespit edecek ne hevesi ne yeterliliği mevcut!
Diyorum ki, yeni eğitim yılının başında, çocuklarımızı yeniden bir yarışın içine sokmadan, çözdükleri sorular, girdikleri sınavlar, sınıflarındaki ortalamalar ile değerlendirmeden, onları bir yetişkin olarak hayal edin. Hangi işi yapmak için sabah sıcak yataklarından çıkmayı kabul ederler?
Hangi işi yaparken parlayıp, yorgunluklarını görmezden gelip, 30 yıl boyunca tekrar ve tekrar benzer bir istekle evden çıkabilirler?
Hangi işi yaptıklarında, ‘ne iş yapıyorsun’ sorusuna uzun uzadıya, hevesli cevaplar verebilirler?
Bu bizim seçimimiz olmamalı. Bir kısmımız bu hayatta tutunmamızı, devam etmemizi sağlayacak ‘mutlu düşüncesini buldu, bir kısmımız bulamadı. Bir kısmımızın belki bulmak için hala şansı var, bir kısmımız böyle bir şey olabileceği fikrinden bile uzaklaştı. Ama çocuklarımız için erken. Kendi hırslarımızdan, başarı tanımlarından bağımsız olarak kendi mutlu düşüncelerini bulmaları konusunda desteklemeli, heveslendirmeli ve gerekirse eğitim sistemi ile mücadele etmeliyiz.
Çünkü, uçabilmek için başkasının üstlerine dökeceği peri tozuna ihtiyaç duyarlarsa nerede yere çakılacakları belli olmaz. Kendi mutlu düşüncelerini bulmaya ihtiyaçları var.