“Sosyal Sorumluluk” günümüz yerel yönetimlerinde ilk sırada yer alması gereken yaklaşım olmalıdır. Doğumdan ölüme yerel yönetimlerin yaşamın içinde iken topluma dokunmak adına yapılacak o kadar çok şey var ki .Sosyal dokuyu çok iyi analiz edip değerlendirmedikçe gelecekle ilgili planlama gerçekçi ve sağlıklı gerçekleştirilemez. Yolunu, kaldırımını, altyapıyı, çöpünü, şehirleşme sürecini planlayan ve uygulayan yerel yönetimlerden artık vatandaş tiyatro, sanatsal, kültürel, sportif faaliyetler ile daha fazlasını ister hale geldi. İletişim kanallarıyla içinde bulunduğu ortamı daha iyi sorgulayan ve değerlendiren vatandaşın bu donanımıyla yerel bazda idarecilerin işi daha zorlaşmakta. Çünkü dünyanın her köşesini artık sokağını görmeye ve değerlendirme imkanına kavuştu. Toplum artık gidip görebildiği ile değil, istediği yeri anında görebilme etkinliği ile bilgisel ve görsel kazanımlarıyla hizmet etme çıtası oldukça yükseldi.
Başarılı belediye başkanı imajı, artık sokaklarını parke taşı ile kaplama ile kaplanmasıyla, çöplerin toplanmasıyla, altyapı ile doğru orantılı değil. Bu zaten yapılması gereken en asgari hizmet seviyesidir. Yani asgari düzeyde görevini yerine getirmek başarı sayılmaz. Başarılı olabilmek için bulunduğu yere misyon ve vizyon kazandırmak, ufuk açmak ile olur. Gelecek elli, belki de yüz yıla damgasını vuracak görüş ve birikim ile para ve insan yönetimiyle başarı sağlanır.
Yerel yönetimlerde idarenin mali açıdan borçsuz olması başarılı yönetim sergilendiği anlamına gelmez. İş yapan kişi ve kurumun borçlu olması kadar doğal bir şey yoktur. Bir ailenin bile bir şeyler elde edebilmesi için krediyle, taksitle ev, araba, beyaz eşya aldığı günümüzde sadece öz sermayesi ile icraat yapmayı maharet saymak özellikle belediye açısından bence başarısızdır. Çünkü el yordamıyla geleceği bile göremeyecektir ve günü kurtarmayı ancak becerebilecektir. Amaç günü kurtarmak değil, geleceği hedeflemek olmalıdır. Kısıtlı imkanlarını bahane edip radikal ve uzun dönemli icraatlar yapmayı göze alacak cesareti bulamayan yönetim anlayışı demode olmuştur. Borç batağında, çevrilebilir geri ödeme planını yapamayan belediye itibar kaybetmiş yerel idare başarısızlığın diğer adıdır elbette. Hele bir de seçildikten sonra görev süresinin % 75 inde rutin işlerle uğraşmak, son kalan çeyrekte de yatırım yapmak vatandaşla adeta dalga geçmeye benziyor. Tüm görev süresine yayılması gereken yatırımları zamanında yapmamak hizmet ve icraatın halktan esirgenmesidir. Vatandaş bunu net olarak değerlendirmektedir. Çünkü karşılaştırmasını yapabileceği verilere her an ulaşabilmekte ve en ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi olabilmektedir. Bu adeta son raunda enerjisini saklayan boksör misali son raunda kadar zaten yıpranmış ve kaçak dövüşme planı izleyenlerce iyi karşılanmayacaktır. Aslında zaten gardı düşmüş hale gelecektir. Para yönetimi cebindeki parayı idareli harcamak demek değildir. Olmayan ile geleceğe dönük iş yapabilmek başarıdır. Hele hele bu halk için kısa zamanda geriye dönüşü olan icraatlar ise daha da iyi olacaktır.
Sosyal dokuya hitap edecek her türlü organizasyona ev sahipliği yapılabilmek, sivil toplum örgütleri ve gönüllülere ufuk açan, toplumdaki cevherleri ortaya çıkaran yönetim anlayışında bireyler kendilerini yerel idare ile özdeşleştireceklerdir. Dolayısıyla yerel idare ile yönetilenler arasındaki bu bağ başarıyı getirecektir. Şeffaf yönetim anlayışında otokontrol o kadar geçerlidir ki yöneticiler her an, her iş için denetlenirler. En iyisini bulmada bence şeffaf idare kadar rahat bir yönetim tarzı yoktur. Hele hele mali açıdan kapısının girişine ve internet sayfasında tüm ihalelerin, satın almaların ve bunun yanında imar ile ilgili konuların her isteyenin rahatlıkla ulaşabileceği ortamın sağlanması ile paylaşımcı yönetim anlayışı uygulanabilir.
Fakirliğin ve her türlü düşkünün vebalini sırtında taşıyan bir yönetici bu sorumluluk ile başarılı olmak zorundadır. Hak ve hukuk her şeyin üzerinde olduğu bilinciyle sadece insanlara hizmet etmeyi şiar edinen yönetim erkinde, çağın gerektirdiği her türlü imkanı halkına sunabilmenin vereceği mutluluk en büyük mutluluktur. Yoksa makam koltuğunu sadece kendisi ve yandaşları için işgal etmek bir gün insanlar arasındaki itibarının kaybetmeye neden olacaktır.
Makam, mevki gelip geçicidir ama insanlığa hizmet edip kalıcı eserler verebilmek belki de gönüllerde kalmasına neden olacaktır. Bu da ille de bir yerlerde bir koltuk kapmaya gerek yoktur. İnsanlığa hizmet edebilmeyi hepimiz ne iş yapıyorsak o işimizde en iyisi olmayı başararak yapabiliriz. Karşılık beklemeden sadece sosyal sorumluluk sahibi birey olarak topluma olan borcumuzu bu şekilde ödeyebiliriz belki de. Torunlarımız gelecekte bizim ortaya koyduğumuz bu sosyal sorumluluk bilinci ile ayakta kalabileceklerdir. İyi olanın, doğru olanın bugün ve yarın koruyucuları ve destekçileri olarak başarı hepimizin olacaktır.