Bu yazımı özellikle tarihe not olarak düşüleceği, üzerine uzun yorumlar ve tarihi notların düşüleceği, sonraki nesillerin de merakla okuyacakları bir dönem olarak düşündüğüm seçime teksif etmek istiyorum. Bu seçim hem önemli, hem ilginç, hem ümit verici, hem korkutucu birçok adrenali içeriyor desek, abartı olmaz sanırım.

Türkiye 20 yıldır Recep Tayyip Erdoğan iktidarı tarafından yönetiliyor. Bu millet daha güzel yapabilecek bir siyasetçiyi göremediği için hala kendisini destekliyor. Özgürlük, insan hakları, yatırımlar, gelir düzeyinde ve sosyal yaşantıdaki rahatlamalar, sağlık gibi temel ihtiyaçlar, uluslararası başarı ve ilişkiler, ülkenin adını dünyaya ezberletme gibi başarılarının açılımlarına girmeyeceğim. Bunları görenler görüyor, görmeyenler zaten biz gelince bunların hepsini yok edip tarumar edeceğiz diyor. Dolayısıyla bunları bir başarı değil, yok edilmeye namzet israflar olarak görüyor. Bu tartışmaya girmenin de bir yararı yok.

Ancak bu seçimde ilginç zıtlar bir araya geldi. Mantıkta “İctimai zıddeyn na mümkündür” derler. Yani iki zıt, ateş-barut, su-ateş, karanlık-aydınlık aynı anda bir arada bulunamaz demektir. Ama bu seçim bu mantık kuralını yıktı gibi görünüyor.

Nasıl mı?

Mesela bu ülkede 1980 öncesi sağ sol olaylarında binlerce milliyetçiyi katleden CHP ile binlerce solcuyu katleden İYİ Partili milliyetçiler, aynı fikir ve yoldaşlıkta birleşti. Milli Görüş’ün mimar partisi olan Saadet Partisi, tarihinde her dönem CHP düşüncesi tarafından; tokatlanan, azarlanan, yolu kesilen, öldürülüp yeniden diriltilen bir ideoloji partisi celladının aşkına direnemeyip onun yanında değil, onun arkasında kuyruk kokusuna boyun eğdi veya ona teslim oldu.

AK Partiden ayrılıp CHP’nin ardındaki zincire halka olan isimlere bir şey demeye bile gerek yok bence. Ama ülkede hala sivil, asker, Kürt -Türk demeden her kafasını kaldırma fırsatı bulduğunda öldürmeye devam eden eski adıyla HDP, yeni kamuflajıyla “Yeşil Sol Parti” CHP ile zaten uzak değildi, ama geri kalan tüm ortaklarla hasım olarak görünüyordu. Her fırsatta yumruklaşan bu siyasi ekoller birden pamuk gibi yumuşayıp aynı tavanın balıkları olmaya razı oldular. Bu rıza zoraki mi, gönüllü mü buna da bakmamız lazım. Mesela bu birleşimler gönüllü mü, yoksa bir amirin emriyle mi birleştirildi veya birleştirilmiş gibi gösterildi, bunu seçim sonrasında daha iyi göreceğiz.

İktidar uğruna bu birleşim olduysa, Cumhur ittifakı da bu irili ufaklı partilere yeşil ışık yaktı, görüşmeler yapıldı. Ama bunlar kendilerine daha yakın olan, hatta dün beraber çalışıp birbirini yakinen tanıyan ve reflekslerini bildikleri kişilerle değil, tam tersine her gün tokadını yedikleri ideolojinin şemsiyesi altına girmeyi tercih ettiler. Bununla iktidar olmayı daha makbul gördüler. Seçim beyanlarında koca koca lokmaları boğulma pahasına yutma zorunda kaldıkları halde, bu çizgiyi kendilerine daha yakın buldular. Bu tutum iktidara gelmek için daha zor ve uzak bir ihtimal, o zaman bu tercihi neden yaptılar?

Demek ki bu iktidar mantığıyla olan bir birleşme değil. O zaman birilerinin talebi, zorlaması, talimatı ile bir araya gelinmiş olunabilir. Birileri de herkesin bildiği ama muhalefetin tiye aldığı malum güçler konusu. İki zıddı değil, birçok zıddı bile bir araya getirecek kadar bu malum güçler nasıl etkili olabilir, bu siyasi örgütlerde?

Bu birleşim; ne mantıksal, ne sosyal, ne duruşsal, ne ekonomik, ne siyasi yönden açıklanamayacak kadar zıtlar bir tencere içine kaynamayı da göze alarak girmişler. Nedir bunları bu tencereye girmeye zorlayan?

Hani diyorum ki, bunlar bu yumruk, güç olarak gördükleri ve korkusundan her şeye evet demek zorunda kaldıkları bu güce verdikleri sözler mi var?

Kendileri birer takiyyeci olup, bu takiyyelerinin deşifre olmasından mı korkuyorlar?

Ya da kaset gibi bağlayıcı defoları mı var?

Yani nedir bu birleşmiş gibi görünmenin nedeni?

Bu sorunun hala ben cevabını bulmuş değilim.

Bu nedenle bu seçimde aslında biraz kenara çekilip de dışarıdan bakarsak, bu birleşime bir anlam bulmaya çalışırsak, sadece bu birleşim bile bizim Tayyip Erdoğan’ın iktidarını korumak ve buna destek olmanın insani, İslami bir görev değil; vatandaşlık ve milli duruşumuzun da vaz geçilmez nedeni olduğunu ve herkesin bu son günler de canhıraş bir şekilde bu düzenbazların karşısında durup, Erdoğan’ın ardındaki desteğimizi haykırarak bağırmamız gerektiğine, bu konuda efor sarf etmemize, yarın “Aaa biz bunları nasıl göremedik, anlayamadık, ferasetimiz mi kapanmış, rahatlık bizi kör mü etmiş” diyeceğimize inanıyorum.

Aman, sakın gevşek durmayalım. Siyasetle ilgilenmesek de bu 10 gün siyasetle ilgilenelim. Sonra yine siyaseti koy kenara. Lütfen takıntılarımızdan arınıp aklı selim yarım saat düşünüp, sonra vicdanımızın bize olan telkinine kulak verelim.

Kalın sağlıcakla.

Allah hepimizi korusun.